Dünya şok içinde Türkiye’yi izliyor. Türkiye’deki gelişmeler
artık sürekli Avrupa basınının manşetlerinde.
İtalya’da örneğin önceki gün THY’ye getirilen “tablet, lap-top
yasağı” manşetteydi.
Dün, Erdoğan’ın “Bu gidişle Avrupalılar
yolda güvenle yürüyemez!” sözleri muhafazakâr “Libero”nun
manşetine çıkmıştı. Bugün de soldaki “Il Dubbio” gazetesi gözaltına
alınan “80 avukatı” manşete yerleştirmiş. “Erdoğan hakları
çiğniyor. 80 avukat tutuklandı” ifadesiyle irdelenen manşet haberde
“basma kalıp Gülen yandaşı adı altında
muhaliflerin haklarını savunan avukatlar gözaltına alınıyor”
deniyor ve Türkiye’nin “mutlak otoriter rejime kasvetli bir
geçiş” yaşadığı vurgulanıyor.
“Millet niye böyle işi gücü bırakıp günü gününe Türkiye’yi
izliyor?” derseniz, bu sorunun en kısa yanıtı şu: Bir dünya
yıkılıyor ve yeni bir dünya kuruluyor...
Ortadoğu’ya nasıl savrulduk?
Sıklıkla duyduğum saptama şöyle: “Post Berlin duvarı dünyası
da yıkıldı!” Bununla, Berlin Duvarı ertesini tanımlayan “11 Eylül
kodlarının da değiştiği” anlatılıyor.
11 Eylül sonrası da aslında yekpare bir dönem değildi.
Afganistan ve Irak savaşları, sonra Obama yıllarının Arap Baharı ve
Suriye savaşı... hepsi uluslararası ilişkilerde çok farklı boyutlar
ve farklı olguları beraberinde getirdiler.
El Kaide örneğin, metastaslaşan bir kanser gibi bu süreçte IŞİD’e
dönüştü.
“İkiz kuleleri yıkan üst düzey teknoloji uzmanlığı gerektiren
uçaklar”dan, herhangi bir araba direksiyonunda yoldaki yayaları
biçen yaygın terör ortamına girildi, “cihad ideolojisi” Avrupa’nın
damarlarına işledi.
Trump’ın “uçakta tablet yasağının kapsadığı”,
İstanbul’u da içeren “Ortadoğu havaalanları listesinin”de açık
biçimde ortaya koyduğu üzere Ortadoğu bizi de yutacak şekilde
genişledi…
Türkiye esasında bir günde coğrafya değiştirmedi. RTE
“genişletilmiş Ortadoğu projesinin (GOP) eşbaşkanı” ilan
edildiğinden… başka deyişle AKP iktidara geldiğinden bu yana, biz
15 yıldır zaten Ortadoğu’ya geçiş yapmıştık. Ne ki “proje”nin
ortaya atıldığı o yıllarda, adından da anlaşıldığı üzere bir
“eşbaşkanlık” söz konusuydu. Bu “eşbaşkanlık”, öbür ayağında ABD
Başkanı’nın olduğu paralel bir çizgide yürümeyi
gerektiriyordu.