“İstikrarlı dünya düzeni için
sofistike bir ABD liderliği şarttır. Biz böyle bir ABD liderliğine
sahip değiliz. Dünya düzeninin istikrarı da bu itibarla giderek
bozuluyor!”
Bu satırları geçen hafta 89 yaşında hayata
gözlerini yuman “dünya satrancı ustası” Zbigniew
Brzezinzki yazmıştı...
Trump, ABD Başkanlığı’na henüz
çok yeni seçilmişti ama ABD-Avrupa arasında açılan tarihi yarık
daha ortada yoktu. Ne var ki ABD’nin ünlü güvenlik ve siyaset
uzmanı Brzezinzki olacakları önceden kestirmiş ve giderayak son
tweet’ine bu kavramları sığdırmıştı.
“Yürüyen badire” olarak görülen
Trump’ın uluslararası arenada attığı ilk adımlardan sonra Avrupalı
ortaklar nitekim derhal başlarının çaresine bakmaya
koyuldu.
Merkel’in geçen hafta deprem
yaratan,
“Artık ABD’ye güvenemeyiz. Kaderimizi
elimize almak zorundayız!” sözlerinden bu yana, Avrupa yeni
yakınlaşmalar, yeni ortaklıklar, yeni yol arkadaşlıkları ve
“özel ilişkilerin” peşine düştü.
Yeni ‘stratejik
ortaklık’
Washington’un Avrupa’daki en şaşmaz, güvenli,
istikrarlı, sağlam ortağı olan Merkel, göz açıp
kapayana dek söz gelimi “Avrasyacı” oldu.
Hafta içinde Berlin’de Hindistan Başbakanı
Narendra Modi ile Çin Başbakanı Li
Keqiang’ı ağırlayan Alman Şansölyesi, bu iki büyük Asya
gücüyle yepyeni ilişkiler tesis etti.
Çin Başbakanı ile yaptıkları ortak basın
toplantısında Merkel açıkça, “Çin en önemli stratejik ortak
haline geldi” dedi ve ekledi: “Küresel belirsizlikler
dönemi yaşıyoruz. Ortaklıklarımızı değişik bölgelere yaymayı,
buralarda yasa üzerinde yükselen bir dünya düzenine destek vermeyi,
böyle bir dönemin sorumluluk alanı içinde
görüyoruz.”
Bu ifadelere Çin Başbakanı da “Evet, biz de
dünyanın istikrarına katkıda bulunmaya hazırız” diyerek cevap
verdi.
AB zirvesi için sonra Berlin’den Brüksel’e
geçen Çinlilerle Avrupalılar arasındaki bu yeni “ortaklık”
öncelikle haliyle “serbest ticarete” dayanıyor. Çinliler
ayrıca ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurmak hedefiyle Trump’ın sırt
çevirdiği “Paris İklim Anlaşması”na sahip
çıkıyorlar.
Berlin-Pekin-Brüksel arasındaki bu yakınlaşma
doğrultusunda, 2017 başındaki Davos toplantısını düşünmemek
imkânsız.
İlk kez Davos’a gelen Çin Devlet Başkanı
Şi Cinping orada “dumur etkisi” yaratan
bir konuşmayla küreselleşmeyi savunmuştu.