Can ve Erdem’in
özgürlüklerine kavuştuğu haberini aldığımda ilk aklıma gelen
şey,Ege Dündar’ın Strasbourg’da bana söylediği
sözler oldu.
Can Dündar ve Erdem Gül için yapılan bir dayanışma toplantısının
ardından otele döndüğümüzde, Can’ın oğlu Ege ile asansörde
karşılaştık. Birden çözülüveren Ege bana, “Nilgün
Abla” dedi:
“Silivri’ye gittiğimde en zor şey babamdan ayrılmak oluyor. Kapıya
yöneldiğimde her defasında arkamdan o da benimle gelecek duygusuna
kapılıyorum. Sonra onu bırakmak her seferinde çok koyuyor. O
nedenle aklımda hep kendime tarihler koyuyorum. ‘Yılbaşında
çıkacak’ diyorum örneğin, ‘Yeni yıla birlikte
gireceğiz’ diye düşünmek istiyorum!”
Ege’yi o an nasıl teselli edeceğimi bilememiş ama umudu elden
bırakmayan azmine hayran kalmıştım.
Can’ın güzel ailesi, gururla yolunu bekleyen biricik
annesi Öznur Hanım; “Can’ı
ellerimizle teslim ettik, ellerimizle alacağız!” duruşundan
asla taviz vermeyen dirençli eşi Dilek
Dündar, aynı azimle Silivri badiresi sınavından geçtiler.
Hepsine geçmiş olsun!
Gazetecilik suç değildir
“Tahliye” anını beklerken aklıma düşen ikinci görüntü,
Strasbourg’da “Place Kleber”in kalbine asılan devasa bir afiş
oldu. Can’ın fotoğrafının yanında iri puntolarla
yazılmış “Gazetecilik suç değildir” sözlerinin yer aldığı
afiş, Avrupa İnsan Hakları kentinin merkezinde bugün hâlâ asılı
duruyor.