Asgar Farhadi’nin Oscarlı
son filmi “Satıcı”yı izlerken, yıllar içinde İran’ın ne
kadar değiştiğini düşündüm.
Nerede
Panahi’nin-“Çember”, “Ofsayt”
gibi-“dinci rejimi” bodoslamadan hedef alan
o siyasi duyarlılık dozu yüksek
filmleri?
Nerede Farhadi’nin, özde bir Tahran öyküsü
olmakla birlikte; dünyanın herhangi bir yerinde geçebilecek ikili
ilişkilerdeki “yabancılaşma” serüvenleri?
Son dönem İran sinemasının yükselen yıldız
yönetmeni Asgar Farhadi’nin sinemasından baktığımızda
“normalleşen” bir İran toplumu izliyoruz.
37 yıl öncesinde kalan “İran devrimi”
artık veri olmuş. Bu veriyi içselleştiren Farhadi, bundan böyle
çarpık kentleşmeyle kabuk değiştiren, dikişleri atan bir toplumda
değişen ilişkiler ve değerler skalasını anlatıyor.
Yarın ilk turu yapılacak cumhurbaşkanlığı
seçimleri önümüze işte bu yeni “Farhadi İran’ının
tablosu”nu koyuyor.
Sandığın en önemli fay hatları “İran’ın
dünyayla bütünleşmeyi sürdürüp sürdürmemesi”, “halk ve
elitler kavgası”, “işsizlik ve ekonomik sorunlar”,
“yolsuzluk” diye sıralanabilir.
Siyah ve beyaz İran
Cumhurbaşkanlığına ikinci dönem sahip çıkmak
isteyen 68 yaşındaki Hasan Ruhani, mimarı olduğu
nükleer anlaşma üzerinden bu seçimleri, “dünyaya açılmacılarla
içe kapanmacılar” arasında büyük bir referanduma
dönüştürüyor.
Farhadi gibi entelijansiyanın önde gelen
isimleri ve de kentli, eğitimli orta sınıfların coşkuyla
desteklediği Ruhani’nin karşısında dini lider
Hamaney başta olmak üzere “kurulu
düzenin” adayı İbrahim Reisi var.