“Bu Türkiye’nin son G20 zirvesi” diyordu Yurt’ta okuduğum
bir haber ve ekliyordu:
“AKP iktidara geldiğinde Türkiye ekonomisi büyük ülkeler
arasında 16’ncı sıradayken 19’uncu sıraya geriledi. Üst üste
yaşadığı iki seçim ile ekonomik verileri daha
da kötüleşen Türkiye 21. sıraya gerilediğinden bir
sonraki G20 Zirvesi’ne katılamayacak”
Ekonomi çaptan düşmüş, dış politikada yalnızlık derinleşmiş,
başkentin göbeğinde insanlar ölmüş; AKP yüzde 50 ile
baştacı! “Bu nasıl mantık” dediğinizde; kestirme yanıt
özetle, “Halk güçlü lidere oy verdi!” oluyor.
“Güçlü lider”, mantıkla açıklanamayan her şeyin önüne
geçiyor.
Ekonomi görünür biçimde fakirleşirken mesela “güçlü
liderin” saraylar yaptırması, altın yaldızlı tahtlara
kurulması tepki çekip oy götürmüyor.
Bilakis görünen o ki, bizim anlamakta zorluk çektiğimiz bu aşırı
şaşaa ve gösteriş merakı liderin görkemine “seçmenleri
nezdinde” görkem ekliyor ve
yaydığı“hayranlık halesini” arttırıyor.
Fakirliğin rövanşı
Bu tarz bir çelişkiye, gazeteci olarak gezip gördüğüm ülkeler
arasında bir tek Arjantin’de rastlamıştım.
“Evita Peron’un filmlere, müzikallere
konu olan büyük ihtişam ve gösteriş tutkusunu”hiç
unutmuyorum; “bizde fakirler bunu bilhassa seviyor ve
bundan haz ediyorlardı”diye açıklamışlardı.
‘50’lere dek “dünyanın en zengin 7 ülkesinden” biri olan
Arjantin’de iktidar basamaklarını hızla tırmanan popüler first lady
ve kocası Juan Peron; Arjantin’in servetini
hesapsız kitapsız bir “Peronist” dağıtım siyaseti ile har
vurup harman savurmuştu.