AKP ‘ölülere’ de el koydu.
Parti-devletin son uzantısı bu: Beşikten mezara artık her şey
AKP’nin elinde.
“En az üç çocuk” talep eden “irade”; “bu toprakların
şehit kanlarıyla sulanmasını”istiyor.
Kadınlar kuluçka makinesi gibi çocuk yapacak...
Sonra o çocuklar “şehit kanıyla bu
toprakları sulayacak”.
İran’da “Humeyni devrimi” de, tam böyle bir paradigma
üzerine kurulmuştu.
“Doğum kontrolünü” cinayetten sayan anlayış, “şehit
kanıyla ülke topraklarını sulamayı” baştacı
etmişti...
Devrim ertesinde doğum kontrolü yasaklanırken.. henüz rejim tam
yerine oturmamışken çıkan İran-Irak savaşında “1
milyon asker” tereddütsüz feda edilmişti.
Rejimin konsolidasyonu için
Tahran tarafından bilinçli uzatılan savaşta girişilen
büyük “şehitlik
hamlesi”sayesinde Humeyni’nin tüm iç
düşmanları susturulmuş ve muhalefetin köküne darı suyu
ekilmiş, “rejimin iç konsolidasyonu” temin
edilmişti.
Humeyni, genç fidanları “dini” retoriklerle cepheye
sürerken; “yeni İran”ın sorgulanmasına böylece asla izin
vermiyor, ülkenin seferberlik ruhuyla “yek vücut”arkasında
birleşmesini sağlıyordu.
Başlangıçta Şah karşıtlığı temelinde Humeyni’ye destek veren
solcular; bu kanlı savaş ve seferberlik ortamında
kolayca “beşinci kol” kategorisine
indirgeniyor, “dışmihrakların maşası”, “hain” olarak
damgalanıyorlardı.
Muhalif gazetelerin kapılarına kilit asılması İran’da böyle bir
atmosferde mümkün oldu...
“Hainlerin birer birer tasfiyesiyle” tüm çatlak sesler
susturuldu.
Bunlar yapılırken, İran’ı sonra yıllarca etkisine alacak
bir “şehadet kültü” devreye sokulmuştu.
Ülkenin son “açılım dönemine” dek izleri görülen bu
müthiş yüceltilen “şehitlik siyaseti” mucibince, Tahran
caddeleri baştan sona “şehit güzellemeleri”, “şehitlik
propaganda posterleri” ile kaplanmıştı.
Ahmedinejad döneminde İran’ı ziyaret
ettiğimde başkent Tahran’ın o
ünlü “şehitposterlerini” ben de görmüştüm.