Türkiye trajedi ile grotesk olanın; gerçek ve hayalin iç içe
geçtiği bir yer.
Seçimden iki ay geçmiş, hükümet kurulamamış, parlamento
en “magazin vekil”iyle gündemde.
AKP’nin “Dombracı” vekili; “sansasyon”, “sterilizasyon”,
“senkronizasyon”sözcüklerini kafiyeleyip, “Bu kafayla
kurulamaz koalisyon!” diye bir şiir yazmış…
Bu müthiş “grotesk haberi” zaplarken şehit cenazelerinin
yürek yakan trajedisi ile karşılaşıyorsunuz.
Bir dede…
Yamalı pantolonu, yırtık pabuçlarıyla torununu uğurluyor.
Başbakan’ın “Vatan için evlatlarımızı feda etmeye
hazırız” dediği yerde çaresiz ve sahipsiz, arayıp soranı
yok…
Devlet tam kadro başka bir cenazede, yandaş bir yazarın cenazesinde
boy gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Ankara’dan özel uçağı ile İstanbul’a gelmiş; tabuta
omuz veriyor; kabine de neredeyse eksiksiz musalla taşı karşısında
saf tutuyor.
Bir yanda zavallılığın ve biçareliğin, diğer yanda bu ülkede mezara
dek fark yaratan, ayrım
yapan “güç” ve “güçlülerin” fotoğrafı var.
Şehit - VIP cenazesi farkı
Tabloya bakarken İspanya’da vaktiyle tanık olduğum terör
kurbanlarının cenazeleri aklıma geliyor.
İspanya kralı ve kraliçesini kabine üyeleriyle birlikte eşin,
dostun, VIP gazetecilerin ve iş dünyası temsilcilerinin, soyluların
cenazesinde gördüğümü hatırlamıyorum…
Buna karşın ETA’nın ülkeyi kana buladığı yıllarda Başbakan ve de
Kral ailesinin,“şehit cenazelerinde” tam kadro istisnasız fire
vermeden bulunduğunu gayet net anımsıyorum.
Bu fark başlı başına “devlet” ve -her kim olursa
olsun- “yurttaşı”na sahip çıkan bir ülkeyle,
Türkiye’deki “rejim” arasındaki mesafeyi ortaya koymaya
yetiyor.
Bunları düşünürken Şirin
Payzın’ın “Ne Oluyor?”unda; bizde akamete
uğrayan“barış süreci” ile İspanya’daki “barış
sürecini” karşılaştıran bir programa rastladım...
İspanya deneyiminden “kıssadan hisse” sonuçlar çıkaran E.
Büyükelçi Akın Özçer -özetle ve
mealen- “Barış sürecinin biricik mimarı Cumhurbaşkanı’na
karşı tavır almakla HDP’yi bindiği dalı
kesmekle” suçladı.
“Bununla HDP’nin ne yapmaya
çalıştığını anlamadığını” ifade etti.