Tarkan’ın “Açık
Hava”daki efsane konserlerinden biri izledim. Muhteşem bir
terapi gibi geldi.
Uzun zamandır yitirdiğimi
düşündüğüm “iç sevincimi”, kendime bu
kerte somut hissettiren bir ortamda
bulunmamıştım.
Altı bin kişilik Harbiye Açık Hava tiyatrosu
ağzına dek dolu. Tarkan burada on konser vermiş. On konser de böyle
doluymuş. Herkes “on konser daha verse, onların
da aynı oranda gene dolu olacağını”
söylüyor.
İstanbul’un harika yaz gecelerinden biri. Ne
serin, ne sıcak. Tepede tepsi gibi bir ay var. Dumanların içinde
sahnede podyum yarılıyor ve içinden bir anda sihirbaz gibi Tarkan
fırlıyor.
Kat kat yükselen tiyatronun merdivenlerinde ani
bir elektriklenme oluyor. Bir sevinç dalgası herkesi
kaplıyor.
İlk şarkıya girmeden önce Tarkan, koca bir
tebessümle olduğu yere zamklanıyor. Hepimizin adeta tek tek gözünün
içine bakıyor. Herkesi o salisede avcunun içine alıyor ve Açık
Hava’yı cümleten sahneye
mıknatıslıyor.
O ilk andaki bağ, sonra konser boyu hiç
çözülmüyor ve giderek büyüyor...
İnanılmaz bir şeytan
tüyü...
Şeytan tüyünün insan haline bürünmüş
şekli.
Eski-yeni Türkiye yan
yana
“Tarkan’ı bir cümleyle tanımla”
deseler, bunu söylerim: 44 yaşındaki sanatçının olağanüstü bir
sahne ışığı ve karizması var.
’90’lı yılların ortasında daha yolun en
başındayken, “Pera Palas”ta kendisiyle bir söyleşi yapmış
ve sormuştum: