Nilgün Cerrahoğlu Cumhuriyet Gazetesi

Tiranlığın kum saati

Ölümünün 400. yıldönümünde, yüzü aşkın dile çevrilen eserleriyle sahnede ve beyaz perdede Shakespeare yeni yorumlarla yaşatılıyor.  Avusturyalı...

17 Ocak 2016 | 155 okunma

Ölümünün 400. yıldönümünde, yüzü aşkın dile çevrilen eserleriyle sahnede ve beyaz perdede Shakespeare yeni yorumlarla yaşatılıyor. 
Avusturyalı yönetmen Justin Kurzel’in “Macbeth”i de bu yıl… bunlardan biri. 
2015 sonunda vizyona giren bu yeni filmi kaçırmıştım, dün izledim. 
Genelde “aşırı kasvetli” bulunan yapıt beni koltuğa mıhladı. 
Aslında film ağır tabii. Shakespeare trajedilerinin olmazsa olmazı sayılan fırtınalar ve karanlık gökyüzü geri plandan hiç eksik olmuyor. Ama bir şey var ki o da tüm büyük Shakespeare yapıtları gibi eseri emsalsiz kılıyor: İnsan ruhunun kusursuz analizi. 
Shakespeare, tüm eserlerinde insanlık zaaflarını masaya yatırır. 
Hamlet’te örneğin bu “olmak ya da olmamak” kertesinde kuşkulardır; Kral Lear’de sadakat/sadakatsizlik, yaşlılığın düş kırıklığıdır; Othello’da tutku, Macbeth’te “iktidar hırsı”dır. Shakespeare eserlerinin hepsinde bu zaafların değişik alışımlarına rastlarız ama “itici güç” bağlamında her birinin ayırt edici bir motifi vardır. 
Macbeth’in bu motifi “güç” oluyor işte. Bu nedenle Macbeth, Shakespeare’in en politik eseri. Ama “güc”ün ötesinde Macbeth’in aslında müthiş bir “tiranlık analizi”olduğunu; Kurzel’in filmini izlerken fark ettim. 
Macbeth’i yıllar öncesinde okuduğum için belki unuttuğum veya filmden daha önce tam ayırdına varmamış olduğum bir “tiran” portresiyle karşılaştım. Bu nedenle perdeden kendimi alamadım.

‘Beynim akreple dolu’ 
Shakespeare, tiranlığın, bir günden diğerine değil de nasıl “metaformoz”la biçimlenen bir olgu olduğunu anlatıyor her şeyden önce... 
Başarılı bir komutanın (Macbeth); gayri meşru yolla (kralı öldürerek) gücü ele geçirdikten sonra nasıl bir “güç bağımlısı”, “güç âşığı” haline geldiğini ve bu güç aşkının nasıl her türlü “merhamet”, “adalet”, “vicdan” duygusunun önüne geçtiğini görüyoruz eserde. 
Macbeth’in artık “yenilmez” ve “alt edilmez” olduğuna hükmettiği bölüm, hikâyenin dönüm noktası. 
O noktadan itibaren gücü ne pahasına olursa olsun “korumak”, Macbeth’in tüm önceliklerinin önüne geçiyor. 
Gücüne “tehdit” gördüğü kimseyi artık yaşatmıyor ve acımasızca yok ediyor Macbeth. 
Çevresiyle “empati”yi yitiriyor. Gerçeklerden kopuyor. Bu “kopuş” sırasında korkuları artıyor. “Beynim akreplerle dolu” diyen Macbeth, sonunda dengesini yitiriyor. Bundan böyle bir gerçekler dünyasında değil, paranoyalar dünyasında yaşıyor. 
Paranoyası arttıkça zalimliği katlanıyor. İnsanları kendine düşman etmekten başka işe yaramayan yeni zalimlikler yapıyor. Bir “tiran” olup çıkıyor.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yeni Trump döneminin ‘anlatısı’ 17 Kasım 2024 | 92 Okunma Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024 | 63 Okunma ABD’nin ‘karanlık yüreği’ne yolculuk 03 Kasım 2024 | 72 Okunma ABD ‘Heil Donald!’ mı diyecek? 27 Ekim 2024 | 200 Okunma Faşizm nerede başlar? 20 Ekim 2024 | 96 Okunma