Dünya liderleri içinde Davos’ta bu yıl sahneyi ABD Başkanı Trump çaldı. Davos cemaati en son 2000 yılında ABD başkanlarından Bill Clinton’la bir araya gelmişti.
On sekiz yıl arayla ilk kez bir ABD liderinin Davos’a dönmesi haliyle “olay” oldu.
Üstelik bu Trump gibi küreselleşme karşıtlığı ile nam salmış, dünya elitlerine tavır alan radikal söylemlerle seçim kazanan bir başkan olunca, “olay”ın boyutları katlandı.
Davos malum olduğu üzere oysa ki küreselleşmenin simgesi. Ve dünyayı yöneten elitlerin de baş adresi ve mabedi.
Ne var ki popülistlerin kendileriyle çelişkiye düşmek gibi bir dertleri olmadığı gibi, Davos çevrelerinin de öyle anlaşılıyor ki böyle bir derdi yok.
Geçen yılki Davos’un konusu -misal- “yükselen popülarizmler”di...
Bu yıl “baş popülist” Trump’ı davet etmekte tereddüt geçirmediler ve alayıvâlâyla bu çok büyük popülisti baştacı yaptılar.
Trump’ın Davos’a varış şekli bile bu bağlamda hayli öğreticiydi.
Davos çıkartmasını dünyaya “ABD’nin ne denli büyük olduğunu ilan etmeye geldim. Ülkemiz sonunda yeniden KAZANIYOR!” “tweet”iyle duyuran ABD Başkanı, Davos’a Irak seferinden döner gibi adeta bir “Black Hawk” helikopteriyle indi. Buna karşın Davos’lu bankerler, milyarderler, CEO’lar tarafından bir rock yıldızı gibi karşılandı.
Demek ki Davos dendiğinde akılda tutulması gereken ilk bahis, “tutarlılık” mevzuunda beklenti çıtasını fazla yüksekte tutmamak oluyor.
Altüst oluşun çelişkileri
Hele ki dünyanın böyle hızla değiştiği, değişmekten...