“Geçiş döneminde Türk hükümetinden kafası karışık üst düzey bir
yetkili, ABD iş dünyasından önemli bir şahısla Türkiye’nin hangi
durumda daha etkili (leverage) sahibi olacağını araştırmak için
temas kurdu: Acaba ABD’nin Türkiye’deki askeri varlığına baskı mı
konmalıydı? Yoksa çiçeği burnundaki Başkan’a Boğaz’da gıpta
edilecek bir otel yeri mi sunmalıydı?”
Michael Wolff’un “Ateş ve Öfke, Trump Beyaz
Sarayı’nın İçinden” adlı kitabında yok yok...
Kitapta “Türkiye”nin adı da geçiyor.
Trump’ın dış politikasının anlatıldığı “Abroad and
At Home/Dışarda ve İçerde” adlı bölümde, Türkiye’nin Trump
Amerikası ile yaşadığı şaşkınlık ve pusula kaybı çok kestirme bir
özetle böyle kaydediliyor.
Bu bölümde anlatılanlar, kitabın gerisi gibi, eğlenceli olduğu
kadar ürkütücü. ‘Trump usulü reel politika’
“Beyaz Saray duvarlarında uçuşan bir sinek gibi” yönetim
koridorlarına dalan ve adeta naklen yayın yapan yazar, “Trump’ın
nevi şahsına münhasır bir reel politika” benimsediğini
vurguluyor.
“Trump versiyonu reel politika” sözleriyle anılan bu politikanın
Ortadoğu’ya ilişin iki düsturu var:
1. Güç kimde? Onun numarasını bana getirin!
2. İran’ın düşmanı benim dostumdur.
Bu yalın, karmaşık olmayan yeni reel politika mucibince Başkan 4
oyuncu belirlemiş: İsrail, Mısır, Suudi Arabistan ve İran...
Yeni Osmanlılık iddiasını sahiplenen Türkiye’nin bu çerçevede adı
geçmiyor.