Türkiye’de felaketler hep felaketlerin üstünü örtüyor.
Hiçbirini tartışamıyoruz.
İki ay önceki Rus büyükelçisinin katli unutuldu bile. Sonra Reina
badiresi geldi. O da arşivlendi.
Bir badireden diğerine koşan insanların dumur halinde yaşamaya
zorlandığı bir ülkede sanki normal bir oylama yapılabilirmiş gibi,
şimdi sade referandum konuşuluyor. At izinin sürekli “it izine
karıştığı” ortamda “hayır” diyenler, inanılmaz bir
rehavet ve vurdumduymazlıkla “terörist” ilan
ediliyor.
Gerçek teröristler üzerine kafa yorulmazken, iktidarı desteklemeyen
seçmenler rastgele terörist damgası yiyor.
Sahi acaba kimdi Rus Büyükelçi Andrey
Karlov’u Ankara’nın göbeğindeki bir sergide, salon dolusu
insan önünde kan dondurucu soğukkanlılıkla katleden “radikal
İslamcı” Mevlüt Mert Altıntaş?
Dünyadaki cinneti anlatıyor
FETÖ’cü deyip geçiverdiler.
Altıntaş’ın FETÖ’cü olduğuna dair hangi somut kanıt
vardı?
Bunları hiç öğrenemedik.
FETÖ’cü olsun ya da olmasın ilaveten çevik kuvvetin içinden bu
denli tehlikeli bir “terörist”in çıkmasının anlamını ve
mahiyetini hiç tartışmadık.
Bütün bunlar aklıma 2017’nin büyük basın ödülü fotoğrafını
alan Burhan Özbilici’nin o meşhur Karlov
cinayeti karesini tekrar gördüğümde geldi.
Uluslararası basının sil baştan çarşaf çarşafyer verdiği
Özbilici’nin ödüllü fotoğrafı, referandum tartışmalarına gömülen
bizim gazetelerde tahmin edilebileceği gibi
savsaklanmıştı.
Büyükelçinin yere düştüğü tarihi anı kaydageçen
Özbilici’nin “belge” değerindeki fotoğrafı,
hatırlanılmasından hoşlanılmadığı bir olayı kayda geçtiğinden bizde
aşikâr biçimde ilgi görmemişti.
Bir karşılaştırma yapmak için söylüyorum.
İtalya’da tüm büyük gazetelerin hepsi -“Corriere della Sera”,
“Repubblica”, “La Stampa”- Özbilici’nin fotoğrafını
hem “birinci sayfa”dan girdiler, hem fotoğrafa içeride boydan
boya yeniden “tam sayfa” yer ayırdılar...