İki günde ne çok şey oldu…
Uygar bir ülkede birkaç ayda yaşansa ortalığı yıkacak olaylar,
bizde sadece 48 saat içinde oluyor ve sanki sıra dışı hiçbir şey
olmamışçasına yaşam devam ediyor.
Geçen hafta Türkiye’ye gelen bir İtalyan arkadaşım, İstanbul
gecelerindeki eğlenceye çok şaşırmış.
“Gündüz bunların yaşandığı bir ülkede insanlar hâlâ nasıl bu kadar
keyifli olabiliyor” diye sordu: “İtalya’da hiçbir yerde bu kadar
şen şakrak bir neşe, böyle gamsız bir keyif yok. Burada nasıl
olabiliyor?”
“Burası Ortadoğu!” diyemedim.
Suriyeli bir tanıdığımdan benzer bir dinamiğin yanı başımızdaki
Suriye’de yaşandığını dinlemiştim. Halep’e bombalar düşerken Şam’da
düğün dernekler yapılıyor; sosyal yaşam savaş öncesinde olduğu gibi
aynen tam gaz devam ediyormuş.
Bu “bölünmüş gerçeklik” ve “düalite hali” insanda bir “idrak”
eksikliği, olan bitenin tam vehametini kavrayamama durumu
yaratıyor.
‘Medyayı yok ediyor’
Son iki günü böyle bir “dumur hali” içinde geçirdim.
Davutoğlu’nun azlinin “Erdoğan’ın tek adam rejimi” üzerindeki
sonuçlarını tam gereğince tartmaya fırsat bulmadan, Can ve Erdem’in
Çağlayan’da dün bütün güne yayılan Kafka-vari duruşması, duruşma
arasındaki o lanet “silahlı saldırı” ve üstüne son olarak da 5’er
yıldan neredeyse yağmur gibi yağan hapis cezalarının haberleri
geldi.
Erdem’in “Bir eli kanlı katil, bir gazeteciyi yargılandığı sırada
öldürmek istiyorsa bu yaşanacak bir Türkiye değildir!” sözleri
aslında her şeyi özetliyordu.
Korku imparatorluğunun kol gezdiği, laikliğin sıfırlandığı, ifade
özgürlüğünün yok edildiği, bağımsız yargının esamisinin kalmadığı,
can güvenliğinin topun ağzında olduğu bir yerde yaşamaya artık ne
kadar “yaşamak” denirdi?
Dünyanın takip ettiği simge bir davada dahi “Akıllı olun! Aklınızı
alırız!” mesajı vermekten gocunmayan bir sistem var artık
Türkiye’de.
O kadar göz önünde bir dava söz konusu ki saldırı anı tüm dünya
kanallarında…
Böyle bir davada dahi hiç olmazsa “zevahiri kurtarmak adına” olsun
bir gayret gösterilmiyor.
Erdoğan’ın tam AB’ye “Siz kendi yolunuza, biz kendi yolumuza!”
postası koyduğu günün akşamında; “Balkanlar’ın en büyük adliye
saray”ında aylardır hedefe yerleştirilen Can Dündar “göstere
göstere” gelen bir saldırıya uğruyor.
Artık sözün bittiği yerdeyiz.
BBC, Al Jazeera, France 24, Deutsche Welle… gece boyu izledim.
Sorulan sorular hep aynıydı: “Türkiye’de neler oluyor?”
DW muhabiri bu soruyu “Erdoğan tüm bağımsız medyayı yok etmeye
çalışıyor. Türkiye Çin’den sonra artık en çok gazeteci hapseden
ülke!” diye yanıtladı….
France 24’te Türkiye’de “kâbusun günden güne derinleştiği”
anlatıldı. Sultanların dahi gücü vaktiyle bu denli sınırsız
kullanamadıklarına dikkat çekildi.