Tilos adası, Datça
yarımadasında Palamutbükü’nün tam
karşısında.
63 kilometrekarelik bu mendil büyüklüğünde kara parçası, Oniki
adaya ait.
Stavros’a işte bu küçük adada, şirin bir asma altı
kahvesinde rastladım.
Harika yaz gününe rağmen sokaklar, kahveler; mayo, hasır çanta,
güneş kremleri satan bakkal dükkânları hemen tamamen boştu. Sanki
az evvel ani bir felaket olmuş da ada yaşama mola vermiş ve terk
edilmiş gibiydi. Aslen Giritli olan ve Tiloslu bir kadınla
evlendiği için buralara yerleşen Stavros bana bir kahve ikram
etti. “Neden kimse yok” deyince tabii söz krize
geldi.
“Yılın iki ayını turizmle geçiren 200 kişilik minik bir ada
burası!” dedi Stavros; “Amagenelde buraya yılda 2 bin
ziyaretçi gelir; yazın her yer turist dolar. Bu sene
gelenlerin sayısı 200’ü bulur mu bilmem. Kriz
Yunanistan için öyle kötü bir propaganda yarattı
ki, yabancılar da ellerini ayaklarını kesti.
Yunanlı turistlerin de tatil yapacak parası yok.”
‘Sonunda anlaşırlar!’
Kat kat sahile inen begonvillerle çevrili otellerin plajlarını boş
gördüğümü söylüyorum...
Stavros umudu her şeye rağmen elden bırakmıyor. “Yunanistan’ın
karaya oturmasıkimsenin işine
gelmez!” diyor: “AB, Yunanistan’ın kopmasını
istemez. Fırtınayarağmen, Yunan hükümeti de bunu arzu
etmez. İç kamuoyu da Avro’yu bırakmayı göze almaz.
Haliyle endişeliyiz ve bekleyişteyiz. Ama öyle ya da böyle
krize mutlaka bir çare bulunur ve Yunanistan Avro’da kalır.
Çünkü herkesin çıkarı bu yönde!”
Stavros’un pragmatik çözümlemelerine ve “az
şekerli” kahvesine teşekkür ettikten sonra beyaz Akdeniz
evleri ve dar sokaklardan aşağıya, limana doğru
yürüyorum.
Yaşlı balıkçılar dahi gölgeye çekilmiş; zaman durmuş gibi. Beyaz
tunikler, ince Yunan pamuklusundan yapılmış şort ve şalvarlar satan
adanın biricik “butiğine”giriyorum. Dükkânda bizim tekne
ahalisinden başka kimse yok...