Sabancı Müzesi’nde önceki gece şık bir davetle açılan serginin
sembolik ve sembolik olduğu değin o kertede düşündürücü bir adı
var: ZERO yani “SIFIR!”
Avrupa ve özellikle Almanya’da II. Dünya Savaşı’nın taş taş
üzerinde bırakmayan yıkımı ardından doğan “SIFIR/ZERO” akımının
namıdiğer adı “Geleceğe Geri Sayım” oluyor.
“ZERO” hareketini fitilleyen sanatçılar, roketlerin geri sayımından
etkilenmişler; Avrupa’ya yeni bir gelecek vaat eden yeniden
kanatlanma yıllarında “ZERO/SIFIR”ı;“Sıfır sessizliktir. Sıfır
başlangıçtır. Sıfır yuvarlıktır. Sıfır devingenliktir.
Sıfır ‘ay’dır. Güneş sıfırdır. Sıfır beyazdır. Çöl
sıfırdır. Gökkube sıfırdır” diye tarif
etmişler.
Arkadan bu “sıfır” yaklaşımını “boş
levha/ tabula rasa” gibi beyaz yapıtlara; “ay
ışığını” çağrıştıran ferah ve aydınlık, “ışıklı” çalışmaları;
“dinamik”... devinimli “titreşimli” eserlere
dönüştürmüşler.
Totalitarizmlerin çöküşünden sonra Eski Kıta’da her şeyin sil
baştan tanımlandığı, tekrar anlama kavuşturulduğu “’50’ler-
’60 lar” paranteziyle anılan ve yakın zamana dek bu
parantez içinde kalan “ZERO” akımı şimdilerde ilginç bir
yeniden yükseliş yaşıyor.
New York Guggenheim’da bu yıl ilk
kez “ZERO” üzerinde kapsamlı bir sergi
yapılmış.
O sergiyi Berlin, Amsterdam’da ses getiren başka sergiler
izlemiş.
“ZERO” akımı eserlerinin değerleri son dönemde, Sotheby’s gibi
müzayede evlerinde misliyle katlanmış.
Geçmişe sayım ağır basınca
Sabancı Müzesi’nin
müdürü Nazan Ölçer’in
hedefi on ikiden vuran seçimiyle“ZERO” İstanbul’a, dünyayla
eşzamanlı bir “yeniden keşif ve yükseliş
döneminde”geliyor.