Suriye’nin terör üretim merkezine dönüşmesi, Türkiye’den taşan mültecilerin Avrupa’yı uyandırması sebebiyle etkin güçleri zirve öncesinde daha duyarlı bir hale getirdiğini düşünüyorduk.
Liderlerin Viyana görüşmelerini sık zikretmesi de pratik anlamı olan bir sonuç çıkacağı beklentimizi yükseltti.
Bu ortamda başlayan bir G20 Zirvesi’nde asıl gündemin Suriye meselesi ile ‘terör ve mülteciler’ gibi travmaları olacağını düşünüyorduk ki tam bu sırada bir de Paris katliamı haberi geldi.
Elbette “şiddet ve terör” varsa gerisi ayrıntıdır, “ama, mama...” demeden net olarak kınıyoruz.
Hatta, “Hiç kimse, hiçbir sebeple, hiç kimseye ceza veremez” diyen İslamiyet adına (!) işlenen bu cinayetler bizim için ‘terörden öte’ bir vahamete sahiptir...
“Ama efendim bu kişiler ‘Allahü ekber’ nidalarıyla saldırmış ve İslamiyet için canlarını feda etmişler...”
Ne önemi var ki...
Her şeye başlarken söylenmesi emredilen “Besmele”yi gayr-i meşru bir başlangıçta telaffuz etmek ‘haram’ oluyor...
Yani bu eylemler ‘terör’ün üzerine ‘istismar sossu’ ilave edilen birer vahşettir.
Dolayısıyla Paris’teki eylemler bizim için Silvan, Ankara ve diğerlerinin devamıydı.