2010’da Gazze’ye insanî yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldıran İsrail’e karşı ağır şartlar ileri süren Türkiye bu katı tutumunu bugüne kadar tavizsiz sürdürdü.
Bunlar, mahalle kabadayısı gibi davranmaya alışık olan İsrail için hiç alışılmamış şartlardı.
Zaten Ocak 2009’da Davos’ta aldığı soğuk duşun travmasını henüz atlatamayan Peres-Netanyahu ikilisi, bugün Putin’in yapmaya çalıştığı gibi her türlü gayr-i meşru yöntemi de kullanarak Sayın Erdoğan’ı, doğduğuna pişman etme çabasına girdi.
Kendileri için çok ‘önemli’ olan Türkiye, bu “uyumsuz adam”ın tahakkümünden kurtarılacaktı!..
Ama bu seferki hedef, ucuzca harcadıkları cinsten değildi. O halde uygulanacak yöntem de sıra dışı olmalıydı.
Nitekim ne hikmetse 2013’te Gezi Protestosu görüntülü darbe teşebbüsünden bu yana Türkiye’nin başına türlü türlü şeyler geldi, ülke hiç selamete ermedi.
Ve ne hikmetse bu ‘organize işler’de bahane ne olursa olsun hedef hep Sayın Erdoğan ve ailesi oldu.
Hatta ‘gizli bir el’ yılların can düşmanlarını, Erdoğan düşmanlığı paydasında topluyor; taş gibi bir blok oluşturuyordu.
Cumhurbaşkanımıza, herhangi bir mümin kardeşimiz için mükellef olduğumuz hüsn-ü zannın zerresini çok görenler, İslamiyet’in ve Müslümanların kadim düşmanlarına hizmette sınır tanımıyorlardı.