Emperyalist Batı, Fransız İhtilali'nde keşfettiği
''Milliyetçilik'' akımını bizim Jön Türklere ''ırkçılık'' olarak
yutturdu. İttihatçı iktidarların bu politikaları, yeni Türkiye'de
katı bir ''Türkçülük'' olarak ortaya çıkmış, Osmanlı'nın özgüvenli
ve kucaklayıcı tavrı, Kürtleri inkâr eden bir ayırımcılığa
dönüşmüştü.
1925'te yayınlanan ''Şark Islahat Planı'' ile Kürtlerin okulda, devlet dairesinde hatta çarşı-pazarda bile Kürtçe konuşması yasaklanmıştı. 1928'de GK. Başkanı Fevzi Çakmak, Kürt çocuklarının askerî okullardan ayıklanması talimatı vermişti. ''Güneş- Dil Teorisi'' ile derinleşen bu ayırım, 1930'larda kafatası kontrolüne kadar varmıştı. Adalet Bakanı M. Esat Bozkurt ve Reşid Galip yönetimindeki 10 ekip, Anadolu'nun 10 ayrı bölgesinde 40 bin kişinin kafatasını ölçmüş ve sonuçları 18 Eylül'de açıklayan Bozkurt, ''Öz Türk olmayanların sadece Türklere hizmetçi ve köle olma hakkı vardır'' demişti.
Reşi