Irak’ın işgalinden sonra sıkça duyar olduğumuz “Mezhep Savaşı” ifadesi İran-Suudi Arabistan gerginliği ile birlikte ‘tavan’ yaptı.
Peşinen söyleyelim ki “mezhep”ten İslam dairesi içindeki bir mefhumu kast ediyorsak bu yanlış bir ifadedir.
Çünkü İslamiyet’te “mezhep”, Ehl-i Sünnet’i oluşturan dört büyük alimin yoludur ve bunlara tabi olanlar arasında bir ‘savaş’ın söz konusu olmasını bırakın, diğer üç mezhebe de uymak ‘sebeb-i saadet’ olarak görülür.
Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi Vesellem) “Ehl-i necat” olarak isimlendirdiği bu dört mezhep dışında kalan yolların, “ateşe” götüreceğini haber vermiştir.
Hakeza, Şiilik de Vehhabilik de İslam’ı şekilciliğe indirgeyen siyasi amaçlar için araçsallaştıran yorumlardır.
Nitekim İran, yıllardır inşa ettiği “Şii hilalini”n kilit taşını koyarak Pers İmparatorluğunu yeniden ihya peşinde, Suudi Arabistan ise miadı dolan Sykes-Picot’la birlikte sarsılmaya başlayan “Krallığı” kurtarma derdindedir.
Dolayısıyla bu çekişme, İslamiyet uğruna yapılan bir hak-batıl mücadelesi olmadığı gibi İslam’ın farklı yorumlanmasından kaynaklanan bir fraksiyon çatışması da değildir.