Hasan Karakaya ile 80’li yıllarda tanıştık. Türkiye gazetesinde Teknik Müdürlük’ten ayrılıp ‘gazeteci çırağı’ olarak başladığım Yazı İşleri’nde beş yıl yan yana çalıştık. Kendi ifadesiyle benim “ustam”dır...
O adeta gazetenin gözbebeğiydi.
Gündem toplantılarını merhum Enver Ağabey’in odasında yapardık ve sayfa başlıklara göre değil, başlıklar; Hasan Abi’nin önceden tükenmez kalemle çizdiği şablona göre ayarlanırdı.
1993’te, yayın hayatına başlamak üzere olan Vakit Gazetesi’ne gitmek istediğinde kimse ayrılmasını istemedi.
Hatta Enver Ağabey’in, “Hasancığım, umarım her şey gönlünüzce olur. Ama en küçük aksilik durumunda geri gelmen şartıyla izin veriyorum” dediğini her vesileyle anlatırdı.
2013’te vefatından sonra yazdığı yazıda da “Türkiye gazetesinde tam 9 yıl beraber çalıştık... Bir gün olsun kalbimi kırmadı” demişti.
Onun için hakla açılma ‘Vakit’iydi...
Hasan Abi, Vakit’te mutfaktaki etkinliğinin yanı sıra köşe yazılarına da başladı.
12 Eylül darbesiyle başlayıp 28 Şubat darbesiyle katmerlenen zulüm ve baskılara karşı özellikle 28 Şubat döneminde demokrasi ve maneviyat düşmanlarına savaş açtı.
Elbette bu dik duruş, baskılara göğüs gererek yayın çizgisinden taviz vermeyen Mustafa Karahasanoğlu ağabeyin sayesinde gerçekleşti.
Nitekim bu yüzden paşaların boy hedefi oldular. Ama asla geri adım atmadılar.
Üslubu sertti ama bu sadece davasına olan samimiyetinin yansımasından ibaretti. Yoksa normal hayatında son derece mütevazi ve içtendi.