Türkiye uyardıkça Rusya sınır ihlallerinde ısrar etti. Suriye gibi bir ‘yolgeçen hanı’ndan gelen ne idüğü belirsiz ‘davetsiz misafirlere’ Türkiye kayıtsız mı kalacaktı. Bir DAEŞ militanının bir Suriye/Rus uçağını kaçırarak (!) Hatay’a kamikaze dalışı yapması imkansız mıdır?
Durum böyle iken, Rusya’nın ısrarlı ihlallerine; “geçerken uğrayan bir dost” muamelesi mi yapacaktık?..
Kaldı ki bu ihlallerin 1 Kasım’dan sonra yoğunlaşması, Türkiye’de siyasi istikrarsızlığın ‘beklenmedik bir şekilde’ bitmesinden sonra devreye sokulan yeni stratejinin startıdır.
Zaten Türkiye, 24 Kasım günü Rus uçağını Hatay üzerinde vurmasaydı bir sonraki uçak İskenderun’a kadar gelecekti...
Amerika’dan duyulan ısrarlı uyarıları Rus pilotların niye duyamadığını hiç düşündünüz mü?
Uçak vurulduktan sonra zembereği boşalan saat gibi Kremlin’den fışkıran tepkilerin, önceden çalışılmış bir senaryo olduğu her gün daha da netleşiyor.
Rusya neyin peşinde?
AB ambargosunu günlük hayatında hisseden Rus halkı, DAEŞ’in Rus yolcu uçağını düşürmesinden sonra “Bizim Suriye’de ne işimiz var” diye homurdanmaya başladı.
Bakmayın, “Ruslar milliyetçidir, şimdi Moskova caddelerinde ‘Kahrolsun Türkiye’ sloganları yankılanıyor” yorumlarına. Artık ‘sanal köy’ haline gelen bir dünyada Ruslar ‘Çar’ uğruna ölmek için can atmıyor. Korkuyla karışık nara atan birileri olabilir; Moskova’da cam çerçeve de kırabilir. Ama toplumlardaki asıl güç, sessiz çoğunluktur. Şekil 1 (Kasım) A’da görüldüğü gibi...
Bunu, KGB’ci Putin çok iyi biliyor.