İktidardakilerin deyimi ile ‘Hans’ın ne
dediği’ tabii önemli değil. Önemli olan bu ülkede insan
hakları, basın, ifade, muhalefet özgürlüğü gibi, kim icat etmiş
olursa olsun, insana yakışır değerlerin toptan yok sayılır hale
gelmesi.
Bu ülkede yaşayan insanların, gölgesinden korkar, birbiri ile
kavgalı hale gelmesi, pek çoğumuzun hak ve hukuktan umudunu
kesmesi. Bu ülkenin sadece dünyadan kopması değil, kendi
gerçeğinden kopması, korkması. Muhalefette olanların olduğu kadar,
iktidarda olanların da korku içinde yaşaması. Korktukça çareyi
baskıyı artırmakta görmesi, tam bir kısırdöngü içine
girilmesi.
Evet, iktidarda olanlar da korku içinde yaşıyor olmalı ki
yeri göğü düşman olarak görüyor hale geldiler. Kendileri de, bunun
normal bir hal olmadığını, bir ülkenin bu kadar çok ve çeşitli
düşmanı olmasının akla mantığa sığmadığını biliyorlar. Tam da bu
nedenle, bu garip hale gerekçe olarak, Türkiye’nin, güçlendiği
için, içerde ve dışarda husumet çekip, dört koldan yıkılmaya
çalışıldığını iddia ediyorlar. Belli ki pek çoğu da buna gerçekten
inanıyor.
Doğrusu, dışardaki eski dost ve müttefikleri, şimdilerde
gerçekten de, Türkiye’ye kötü davranıyor, doğrusu, uluslararası
ilişkilerde iddia edildiği gibi, ilişkileri evrensel ilkeler
belirlemiyor, bu konuda muazzam bir ikiyüzlülük söz konusu. Yoksa,
Suudi Arabistan gibi ülkeler ile kimse ilişki kurmazdı. Ama bu
gerçekler hep vardı ve Batılı müttefikleri çıkarları gereği pek çok
kez Türkiye’de yaşanan hak ihlallerini de görmezden geldi. Yok,
sadece ‘Batıcı vesayet’ döneminde değil, AK
Parti, kuruluş ve yükseliş
yıllarında ‘Batılı’ dostların gözbebeği
idi. O dönemler Türkiye’de kötü giden her şeyden Kemalistler
sorumlu tutuluyordu.