Geçen hafta yazı yazmadım, seçim öncesi
Londra’ya gitmiştim, yok tam tatil değil, biraz oralarda ne oluyor,
onu takip edeyim dedim. Doğrusu oralar da fazlasıyla hareketli ve
kasvetli idi. Batı dünyasını hayaller ülkesi olarak görenlerden
değilim. Bizim gençlik yıllarında yaygın olan, ‘adamlar
metrodabile kitap okuyor’ laflarını pek ciddiye
almamak gerektiğini çok erken yaşlarda anladım, zira metrolarda
John Locke veya Shakespeare değil
ucuz roman okuduklarını biliyordum. Yine de, seçim öncesi, iktidarı
destekleyen basının başta muhalefet lideri Corbyn
olmak üzere muhalif çevreyi ‘teröristlerin destekçisi’
olarak yaftalayan manşetlerine şaşırmadım diyemem. Tam ‘bizden
hiç farkları yok’ diyecektim ki, farklı bir şey oldu,
bu söylem iktidara seçimleri kaybettirdi.
Tam bunları yazayım derken, Londra’da seçim
sonrası korkunç bir yangın felaketi yaşandı. Zengin bir semtin
yoksul insanlarının yaşadığı Grenfell binasında yaşanan trajedi,
Batı ülkelerinde yaşanan eşitsizlik ve adaletsizliği gözler önüne
serdi. Zaten seçimlerde gözden düşüp sert eleştirilere maruz kalan
iktidar lideri May, yoğun tepkilerin hedefi oldu,
ama daha önemlisi eşitlik, adalet sorunu geniş çapta tartışmaya
açıldı. Yine tam, kalkıp bu konuları yazayım, biraz da dünyada
neler olup bittiğinden bahsedelim, bunlara kafa yoralım derken, CHP
milletvekili Enis Berberoğlu’nun casusluk
suçlaması ile mahkûm edilmesi, Türkiye’de kimsenin ülke gündeminden
başını alamayacağı bir durum ve bende hızla geri dönme ihtiyacı
yarattı.
Ne kadar, ‘artık bu ülkede hiçbir şeye
şaşırmamak lazım’ dersek diyelim, bir ana muhalefet
partisi milletvekilinin böylesi bir suçla mahkûm edilmesi, ardından
iktidar çevresinin takındığı tutum ve nihayet Cumhurbaşkanı’nın,
muhalefete yönelik ‘sıra size de gelebilir’ açıklaması
bizleri şaşırmanın ötesine taşıdı. Tüm bu olanlar, ve ana muhalefet
partisi lideri Kılıçdaroğlu’nun, yapacak başka bir
şey kalmadığı için yollara dökülmesi, ‘Nasıl bir ülke
burası’ sorusunun cevabını vermeyi giderek zorlaşıyor.
‘Yapacak bir şey kalmadı’ desek tam bir
umutsuzluk ve teslimiyet, yapılacak şey yollara dökülmek desek,
‘sonu ne olur?’ endişesi insanı utanç verici bir
çaresizliğe itiyor.