Kelimeler acımıza tarif olmuyor. Kamburlaşan gönlümüze ne şifa ola. Bilmem kaç asırdır ne hâldir bu hâl. Sürekli sürekleşen bu acı demi artık tunçtan bir şekle dönüştürdü duygu melekemizi. Topraklarımız çoraklaşmış bir bataklık, kentlerimiz metruk bir kabir sanki, medeniyetimiz yok olma safahatında, edebiyatımız acı seli, tarihimiz iflas eşiğinde, çocuklarımız kızlarımız kızanlarımız ‘çocukluk’ nedir şaşkınlığında, insanımız aşka müflis, hayret demindeyiz, dem sarhoş…
Akıl akla bilenen. Gönül, soğuk ayazların kıskacıyla hemhâl. Muhacir her fert, bir bilinmeze. Bir bilinmez akıbettir savrulduğumuz. Jiletli rüzgârlara bileniyor duygu kırsalımız. Nasıl da ne asılız. Dumanı tütmeyen bir acının sancısıdır şu alem-i insanın zarar ziyan zahmeti. Heyhat, nasıl da kendinden başka her şeyedir meylimiz. Kendine ve kendinden olan her bir şeye sırt çeviren sırtlanların faslıdır, faslı kederimiz.
Evine, işine ve ehline eğilmiş insan, diye dile geliyor kelimeler, sonrasında evini, işini, aşını bile ihmalin Nirvana’sında insan, insan denen mahlûkat. İnsan kayıp. İnsan kaygı. Aranan bir mucize mi insan, eskilerin masallarında bir numune mi insan, insan…
Bir dramlar çağıdır, trajik kelamlar durağıdır, keskin dumanlar amanıdır, ah ü vah, feryat ü figan asrıdır. Ruhların ışığı nerde. Fetih, gönül iktidarına hasret. İnsan insana kurt olduğundan beridir, insan insanlığa ırak. Nur cemale kapılanlar nerde, mal ü mülk ü makam ü mekân hapsine mahpus, bu azaplı kelamlar insana mahsus.
Şimdilerde herkes envanter kaydında. Hesap kitap batırmış insanlığın tüm güzelliklerini. İnsan kudurmuş bir ruhla, kuduran bir güruhla salgın salgın. Herkes nasıl da muhasebe beyinli. Garibe uzatılan bir sadakanın hesabında beşer.
İzzet ve iffet hangi demin lisanı, bana bir şeyler söyleyin. Şeref ve haysiyet erbabı bir adam gösterin, kırk yıl köle olmalı onun bir tek emrine. Bir yâri dilber gösterin, kelimeleri ihlas imâlı, güzelliği samimiyet simalı olsun, kapılayım bir ömür seyrine.