Zor, zordan öte bir demdir içinde debelendiğimiz. İlkelerini ve duruşunu dünyalık bir sıfata, beş kuruşa satan satılmışlar güruhunun çokluğu bahanemiz değildir ama şaşkınlığa da hakkımız olduğunu düşünüyorum. Din, diyanet, ticaret, hıyanet sözcükleri yanlışlıkla bile aynı cümlede kullanılmamalıyken; ama bugün sözüm ona adam kılıklı ciğeri beş para etmezlerin, dâvâ dediğimiz o mukaddes cihadımıza sızıp, o kutlu gayemize patron oluşlarınadır hayretim. Hayretimdir isyanım.
Makamı gittiği için ağlayan haydutlara kalmamalı bu yük, makam muhafazası için devletini, milletini, varlığını, tarihini, ikbalini, istikbalini, istiklalini üç kuruşa satılığa çıkaracak yüreksizlere kalmamalı bu aziz dâvâ. Allah muhafaza Rusya bizi işgal teşebbüsünde bulunsa, Rusya’nın temsilcisi olacak rantçı ve menfaatpereste kalmamalı bu devletin bekçilik makamı bile. Zira biz bekçimize bile vatanı namus bilen bir emaneti teslim edenleriz. Ahh ah, o gün ordalar, bugün buradalar. Ne şiş yansın ne kebap diye bir umdeyi kazımışlar kalp denen organlarına. Orayı da burayı da idare etme telaşındalar. Vah zavallılar, gaybın askerlerini muhafız belleyememiş ah zavallılar. Çürük çirkefler, karton ruhlular, çakal kılıklılar…
Nasıl da sırıtan hainler var. Nasıl da bu anlam dairesinden nasiplenmemişler var. Nasıl da bağırıyorlar samimiyetsizlikleriyle işte biz buradayız diye. Makam, mevki ve paranın gücünden güç devşiren maddeperestlerin acziyeti, Nemrut’un tarihe yazılan alçaklığı gibi yüzlerine vurulacaktır. Bir dağ köyünün ücralığında bacasını tüttüremeyen bir babanın acısını yüreğine üfüremeyen yüreksizler bilmeli ki bizi biz yapacak olan kalbe temas etmektir, selamlaşmak, tüm tarihimizin sıcaklığını vatandaşına selam vasıtasıyla aktarabilmektir en derin mücadele, elini sıkmak, gözüne bakmak, gönlüne temas etmektir hizmetlerin en büyüğü, samimiyet şartıyla.
Nasıl da samimiyetsizler, millete karşı, nasıl da maddeye ve menfaate karşı köleleşmiş bir çaresizlikteler. Ezcümle şunu haykırmak istiyor garip gönlümün haykırışı: Dâvâ dediğimiz mutlak ve gerçek umdemiz, samimiyeti ebediyetin şerbeti diye içmek, dâvâ dediğimiz o mana ufkunu yitirenlerden olmama duasının samimiyetinde olma ümidiyle. Kıl bizi Allah’ım, samimi kıl bizi.
Zor gerçekten bu hâl, hâl hayrete gebe.
Yaşlı bir ninenin rızkına tamah eden o fakirler kim. Sekiz yaşındaki bir çocuğun boyama kitabını çalmaya tenezzül eden o milyonluk kokuşmuşlar kim. Sabahın şafağından akşamın karanlığına kadar çocuğunun rızkını temin etme gayretindeki bir babanın alın terine meyleden namussuzlar kim. Bir çobanın hakkını bile muhafaza etme konumunda bulunup bunu düşünmeyen gafiller kim. Gün ola kefen parası bile bulamayacak olan o azap müjdeliler kim. Meğer kâbus biriktirenler kim. Koca bir devleti kendine mülk görmeyip, fakirin rızkı olan domates, patates parasına göz koyan alçaklar kim. Kardeşiyle kardeş olamayıp, kafire köpek olan o haydut kim. Milletinin birliğine dua etmeyip, kendi ikbaline rant devşiren o casus kim. Kimsin sen, düşünmeyen, düşlemeyen, hayal kurma melekesini yitiren o gaflet densizi kim. Adaleti kanat, rahmeti farz görmeyen o cahil kim. Dönmeyen, kendine ve aslına dönemeyen o yaratık kim.