Kainat’a Allah’ın yüce ve muntazam mükemmel bir sarayı gözüyle bakan Müminler yani Ehli İslam, diğer insanlara da bir anne ve babanın çocukları olarak bakar ve düşünürler. Mahlukata ve mevcudata yine aynı elden çıkmış, kainatın ulu sahibi ve mükemmel ustasının yarattığı sanat eserleri olarak, saygı ve sevgi duyarlar.
Eşitlik, adalet ve muhabbet duygusuyla bakar, tahrip etmezler, zarar vermezler ve adaletsizlik yapmama hususunda gayret ederler. Dünyanın nizam ve intizamından kendilerini sorumlu olarak görürler. Bütün insanlığın bu anlayışa ihtiyacı olduğundan, müminlerin farz bir emir olarak, iyiliği yapmak ve kötülüğü durdurmak gibi bir misyonları vardır.
Bu görevi başkalarından beklemek veya bu görevi başkalarına bırakmak, yılanlara, akreplere, şeytanlara dünyayı teslim edip, onlardan merhamet ve adalet beklemek gibi bir hamakat olur.
Bu ise; Bütün dünyanın zararı olarak, müminlerin boynuna büyük bir günah olarak takılır ve sorumlu tutulurlar.
Müslümanlar sadece kendi ülkeleri ve ülke sınırları içindeki olanların değil, bütün insanlığın adaleti, intizamı ve yönetimi ile ilgili görevlendirilmiş bir topluluktur. Hangi milletten olursa olsun, hangi coğrafyadan olursa olsun, Allah namına hareket eden bir topluluk olması çağrısı ve emri vardır. Ali İmran suresi 104. Ayette (İçinizden öyle bir topluluk bulunmalı ki, hayra çağırırsın, iyiliği teşvik etsin, kötülükten sakındırsın, işte onlar kurtuluşa erenlerin, ta kendileridir.)
Yukarıdaki ayeti kerimeden de anlaşılacağı gibi, dünyanın selameti, rahatı ve huzuru gerçek manada İslam’ı anlayan ve onun prensipleri ile Kainat’a bakan ve içindeki bütün mevcudata ve insanlara yön veren, denge olabilen Adalet temsilcileri olmaları, ilahi emri vardır.