İslam’ın kalben, aklen, iman ve itikat bölümü, bir de inandıktan sonra yapılacak ibadetler ve amel bölümü vardır.
Mekke döneminde tamamen inancın yenilenmesi putlarla ve sapıklıklarla mücadele etme ve onlardan kurtulmak dönemi 13 yıl sürmüştür. Daha sonra Medine’de kalpleri temizlenmiş, akılları nurlanmış olanların yaptıkları ibadetler ile, Cenab-ı Hakk’a doğru yükselme döneminde, amel kısmı ele alınmıştır. Namaz, oruç, abdest, cuma, zekât, hac gibi ibadetler, burada farz kılınmıştır.
Günümüzde itikat ile ilgili pek çok meselede, henüz hedefe ulaşmamış ve kafaları karışık insanlarımızı araştırmadan, düşünmeden, akıl ettirmeden, imanı içine oturtmadan İslam’ın amel kısmında tartışmalar yaparak, sakal, sarık, cübbe, namazın, abdestin farzları, müekked sünnetleri, vacipleri gibi teferruat üzerinde tartışmalar yapılmaktadır. Adeta insanlar teferruatta boğularak, iman ve itikad mevzuunda mahrum bırakılmaya yönlendirilmektedir. İslam’da inanç meselesi, kamu içerisindeki devlete karşı sorumluluklar, şahıslar arasındaki sorumluluklar, öncelikle ele alınmış ve bunlar emir sigası ile ifade edilmiştir.
İşte bu manayı ifade eden ayetlerden bir tanesi Nahl Suresi 90’da: “Şüphesiz Allah adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder, hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar, o düşünüp tutasınız diye, size öğüt veriyor.” Emir sigasıyla her cuma günü imamların hutbede okuduğu bu ayet-i kerimenin üzerinde çok düşünülmesi lazımdır.
İslam’ın aksiyon dini ve sosyal hayatta, herkese düşen sorumluluğunu açık bir şekilde eyleme geçirmesi için, bu hususu tekrar tekrar ifade ediyor. Yine Araf suresi 29’da “Rabbim adaleti emretti, her secde ettiğinizde yüzlerinizi ona çevirin ve dini yalnız Allah’a has kılarak ona yalvarın, İlkin sizi yarattığı gibi, yine ona döneceksiniz. Rabbim Adaleti ve doğru olmayı, adaleti gerçekleştirerek sosyal, siyasi, ekonomik ve idari bir düzen kurmayı, sosyal adaleti, sosyal güvenliği temin etmek, refah payını artırarak toplumda dengeli dağıtılmayı emretti.”