Devlet kılıç ve kalem üzerinde durur, bunu Osmanlıca harfler ile bir serlevha olarak Edirne’de tarihi bir binada görmüştüm. Kalem hak, hukuk ve adalet, kılıç da, askeri güç, kararlılık, düşmana korku salma ve cihada hazırlıklı olma manasını ifade etmektedir.
696 sayılı KHK ile yapılmak istenen olay, ülkesine ve milletine karşı tankları ve uçakları acımasızca kullanan hain darbecilere karşı, vatanı ve bayrağı için canını hiçe sayan milletimizi, her türlü riski göze alarak mücadele eden gazeteciler, vatanperver akademisyenler, devlet ve hukuk adamlarının yanında onlara destek vermek ve yüreklendirmek amacı ile çıkarılmış olan bu yasa, ancak darbecileri ve darbe yandaşlarını rahatsız eder.
Kara Kuvvetleri komutanının koruma müdürü olan Yüzbaşı Burak Akın’ın, geçen haftalarda kendisi gidip ben FETÖ’cüyüm deyip teslim olmasının ardından, ifadesinde 2 FETÖ üyesinin daha ismini verip serbest bırakılması üzerine, büyük bir şok yaşamıştık. İsimlerini verdiği 2 örgüt üyesi de suçlamaları kabul etti. Ülkemiz topyekûn bir travma daha yaşadı. İki gün sonra da, ben FETÖ’cüyüm diyen 9 muvazzaf subay ve astsubay daha ortaya çıktı.
Şimdi nasıl inatçı, kararlı ve FETO’yu ilah gibi tanıyan, canını ve her şeyini FETO için feda edecek bu meczuplar ve zombilerin, hâlâ daha ülkenin en kritik noktalarında olduğunu unutmamamız lazım. Tıpkı ‘bir tebessümüne milyonlarımı feda ederim’ diyen Akın İpek gibi, pek çok şartlanmış ve ipotek altına alınmış, canını, namusunu, dünyasını, ahiretini teslim ettiği bir yapılanmadan bahsediyoruz.
Eğer gerçekten biz de onlara karşı, Allah için, vatan için bu derece kararlı insanlar yetiştirmezsek, bu mücadelede büyük zararlar alırız ve elimizdeki devlet gemisini ve vatanımızı kaybedebiliriz.
Buradaki vebal, dünyada da, ahrette de altından kalkılmaz bir vebaldir. Bu hayalet yapıya karşı, hayalet avcıları gibi çalışan mekanizmalar ve enstrümanlar kullanmamız gerekir. Bizim misyonumuz, FETÖ’ye karşı milletimizi tekrar tekrar uyarmak haline geldi.