Daha önceki yazılarım da, 1994-95 yıllarında dinler arası diyalog safsatası ile İshak Alaton ve Üzeyir Garih’in, F.Gülen’le Altunizade FEM Dershanesi’nin üzerindeki karargahın da, sık sık bir araya geldiğini, yine David Oseo, Mutafyan, Bartholomeos, Moroviç, İshak Haleva gibi Hıristiyan, Yahudi ve Ermeni dünyasına ait liderlerle de sık sık toplantılar yaptığını, onların lobi faaliyetleri ile almış olduğu desteği kullanarak Vatikan’a gittiğini, Vatikan’dan da bir atlama tahtası olarak aldığı referanslarla gizli kardinalliğini, açık kardinalliğe çevirip, ABD’ye atladığını anlatmıştık.
ABD’de vatandaşlık için lazım olan 26 tane kefili bulduktan sonra, 2007 yılında ABD vatandaşı olmuş, İncil ve Amerikan bayrağı üzerine yemin ederek, en nihayet çok arzu ettiği Amerikan vatandaşlığına ulaşmıştı. Türkiye’de bütün kamu kuruluşlarındaki yapılanmayla beraber, Türkiye’deki büyük işadamlarının fabrikalarındaki örgütlenmeyi de, devam ettiriyordu.
Holding sahiplerini de maksadına alet edip, hepsinin prestijlerini, itibarlarını ve sermayelerini kullanabilecek kadar oraları da içten ele geçirecek kadar örgütlenmeyi ihmal etmiyordu. Bizzat İshak Alaton’un ağzından yapılan bir açıklamada: (Gülen hareketi büyük bir eğitim hareketidir, yeni nesilleri eğitiyor, hayata bakışlarını değiştiriyor ve onları donanımlı bir dünya insanı haline getiriyor, işte Gülen hareketi böyle bir eğitim hamlesinin içinde, bunun birebir neticesini ben yerinde gördüm ve Moskova’daki okulun yapımında bir şirket olarak aracı oldum.)
Moskova Belediyesi’ne arsa tahsisini yaptırmaya muvaffak oldum ve okul orada başladı. Rus yetkililer sordular: Bunlar ne yapmak istiyorlar, biz tanımıyoruz, siz ne diyorsunuz diye, ben ve Üzeyir kefil olduk, hiç endişe etmeyin izin verin dedik.
Alaton’un bu açıklaması onlara kefil olması, belki de daha sonra Üzeyir Garih ile aralarındaki görüş farklılığı, Üzeyir Garih’in itirazı sebebiyle aralarında olan bir ihtilafa sebep olmuş olabilir.
Garih’in esrarengiz ölümü bir yol ayrılığından veya görüş farklılığından olabilir mi?