FETÖ hayalet yapılanmasının halk kesiminde büyük tepki ile karşılanan, ancak kendine has metotlarla sızma usulleri ile ordu, adliye, mülkiye ve üniversitelere sızması, sonra da büyük bir kısmı itibari ile bu kurumları ele geçirerek, devlete ve milli iradeye paralel bir devlet oluşturması, örgütün nasıl sistematik sinsi bir organize ile çalıştığını göstermesi açısından önemlidir. 15 Temmuz’da bütün çirkin yüzü ile ortaya çıkmıştır.
Örgütün üniversitelerdeki yapılanması incelendiğinde ise;
1. Kadrolara uygun olmadığı halde, usulsüz ve liyakat gözetilmeksizin, alımlarla elemanlarını yerleştirmiştir.
2. Kendinden olmayan ve ikna edemediği personeli işten atabilmek için yöntemler geliştirmiştir. Ya arka arkaya uydurma, iftiralarla disiplin soruşturmaları açılmakta, yalancı tanık ve sahte evraklarla cezalar verilmekte, yetkileri elinden alınarak sürgün edilmekte, kısaca mobbing (psikolojik taciz) uygulanmaktadır. Öyle ki 35-40 adet soruşturma açılanlar var. (FETÖ ile irtibat ve iltisakı olmadığı, mahkeme kararları ile belirtildiği halde.)
Ya da KHK ile yetki verilen amirler, kurumlarından atmak istedikleri bu personeli hiçbir bağlantısı olmadığı halde, FETÖ listesine ekleyerek kurtulmakta. Zira paranın olduğu her yere çöken FETÖ, kendisinden olmayanlara yaşama şansı vermemektedir. Rektör, dekan, genel sekreter, daire başkanı, müdür gibi kritik görevlerdeki FETÖ’cülere dokunulmadığına dair gelen bilgiler var. FETÖ temizliğini yapanların yine FETÖ’cü olması, öte yandan kadrolara yeni alınacak elemanları da bunların belirlemesi trajikomik bir gerçektir.
FETÖ ile mücadele eden personel ihbar ve şikâyetlerini BİMER ve CİMER’e yazmakta, buradan da YÖK’e gönderilmekte. YÖK de kendince yöntem geliştirmiş. Yığılmış, süresi 3-4 yılı aşmış, işlem görmesi gereken dosyalara karşı, kafasını kuma gömmüş YÖK hukuk bürolarında bekletmekte, ya da şikâyet edilen kurumun kendisine dosyayı göndererek, şikâyet edenin linç edilmesine sebep olunmaktadır.