16 Nisan’da milletimiz tarafından onaylanan 18 maddelik anayasa
değişikliğinin üç maddesi hemen, diğer 15 maddesi de Kasım 2019’da
yürürlüğe girecek. Yürürlüğe hemen girecek düzenlemelerden biri de
Cumhurbaşkanı’nın partisi ile ilişkisini kurmasını temin eden
madde. Bu maddenin bu yıl hemen uygulamaya konmasını planlayan
akıl, Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir an önce partisinin başına
geçmesini de planlamış olmalıdır. Bazı çevreler “Sayın
Cumhurbaşkanı partisine hemen üye olur ama genel başkanlık için
2018 yılında yapılacak olağan kongreyi bekler” diyorlar.
***
Bu iddia doğru değil. Devlet hizmetlerinin ve siyasetin
konsodilasyonu için Sayın Cumhurbaşkanı olabilecek en kısa zamanda
olağanüstü bir kongre ile AK Parti’nin de başına geçmesi gerekiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın AK Parti genel başkanlığına geçmesiyle
birlikte hem siyasete hem de bürokrasiye ciddi bir disiplin
gelecektir. Hükûmet ve AK Parti’de bu yönde bir beklenti var.
Mevcut durum bazı kopukluklara sebep oluyor, dağınıklık oluşuyor.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın partinin başına gelmesiyle birlikte bu
dağınıklık ortadan kalkar.
***
Sayın Cumhurbaşkanı 2019’daki seçimlere hazırlanacak olan
teşkilatı, kadroyu ve düzeni genel başkan sıfatıyla kendisi kurar.
MYK; MKYK toplantıları rutin ve etkili hâle gelir. Olağanüstü
kongre ile genel başkanlığı devralacak olan Cumhurbaşkanı, 2018
olağan kongresine kadar partisini 2019’daki iki seçime götürecek
olan il ve ilçe kongrelerini yaparak teşkilatı yeniden kendi
istediği gibi kurar.
AK Partili yetkililer Yüksek Seçim Kurulu 16 Nisan referandum kesin
sonuçlarını açıklar açıklamaz olağanüstü kongre için harekete
geçecekler. Cumhurbaşkanının Mayıs ayındaki yoğun dış gezilerini de
dikkate alarak mübarek ramazan ayında olağanüstü kongre yapmayı
planlıyorlar. Bu olağanüstü kongre ile 27 Mayıs 1960’dan açılan
parantez sonsuza dek kapatılacak ve 27 Mayıs 2017 yeni dönemin
başlangıcı olacak.
Olağanüstü kongre ile birlikte yeni MYK-MKYK, yeni Meclis yönetimi
ve yeni kabine ile güçlü bir şekilde yola devam edilecek.
ESKİ TÜRKİYE'Yİ UNUTUN
Eski Türkiye’de resmî bayramlarda yapılan resepsiyonları basınımız
dört gözle beklerdi. Çünkü o resepsiyonlar vesayeti temsil ettiği
düşünülen askerlerin ve yüksek yargı başkanlarının Başbakan’a,
Hükûmete, Meclis’e ve kamuoyuna ayar veren mesajları dile
getirdikleri yerlerdi. Kamera ordusu ve muhabirler, Ankara
temsilcileri, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Millî Savunma Bakanı,
İçişleri Bakanı ve Dışişleri Bakanlarına değil Genelkurmay
Başkanına, Kuvvet Komutanlarına ya da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay,
Danıştay Başkanlarına ilgi gösterir, onları takip eder ve onlardan
mesaj almaya çalışırlardı. Onlar da maşallah kendi görev alanları
ile ilgisi olmayan her konuda beyanat verir, siyaset kurumuna,
Hükûmete ve Meclis’e yön verme yarışına girerlerdi. Kıbrıs
meselesinden AB ile ilişkilere, laiklikten Cumhuriyet değerlerinin
korunmasına, eğitim politikalarından terörle mücadeleye, ülkedeki
iç siyasi gelişmelere kadar her konuda söyleyecek sözleri vardı.
Kıymetli basınımız da Cumhurbaşkanı, Başbakan, Siyasi Parti Genel
Başkanları ve Bakanlar kıyıda dururken mikrofonları bu beylere
yöneltirlerdi. Çünkü ülkemizde vesayet rejimi vardı. Demokratik bir
Cumhuriyet’te, bir hukuk devletinde, Batılı demokrasilerde bu tür
resepsiyonlarda batılı gazetecilerin siyasetçileri bırakıp
askerlere, bürokratlara ilgi gösterdiğini ve onlardan mesaj almaya
çalıştığını gördünüz mü hiç?
***