Nuri Elibol Türkiye Gazetesi

Çocukluğumuzun bayramları

Önce mübarek üç ayları, ardından 11 ayın sultanı mübarek ramazan ayını idrak ettik. Şimdi de mübarek Ramazan Bayramı’nı kutluyoruz. Rabbimize binlerce defa şükredelim; Müslüman bir anne ve...

25 Haziran 2017 | 71 okunma

Önce mübarek üç ayları, ardından 11 ayın sultanı mübarek ramazan ayını idrak ettik. Şimdi de mübarek Ramazan Bayramı’nı kutluyoruz. Rabbimize binlerce defa şükredelim; Müslüman bir anne ve babadan dünyaya geldiğimiz için, Müslüman olduğumuz için. Oruç tutacak, namaz kılacak ve gönlünü, dilini, elini ve nefsini kontrol edebilecek akıl, ruh ve beden sağlığına sahip olduğumuz için. Şükürler olsun.
Buruk da geçirsek bayramı yaşamak, bayramlaşmak harika bir duygu. İslam coğrafyasında olup bitenler, İslam âleminin karşı karşıya kaldığı zulümler, küresel oyunlar ve Türkiye’ye yönelen PKK-FETÖ tehlikesi bayramı buruk geçirmemize sebep oluyor. Ama yine de bayramı yaşamak harika bir duygu. Bayramlaşmak, kucaklaşmak, ziyaretlerde bulunmak, fakir-fukarayı, garip-gurabayı, yetimleri, çocukları ve yaşlıları sevindirmek, onların mutlu olmasına vesile olmak harika bir duygu. Bu bayramda mütevazı bahçemde torunlarımla birlikteyim. İznini alarak belki de ilk kez annemden ayrı bir bayram geçiriyorum. Kalabalık trafiği gözüm almadı. Vaktimin tamamını torunlarımla geçirmek istedim. Onlar bizden daha iyi şartlarda bayram yaşıyorlar. Herkes geçmişi özler. Kendi çocukluğunun bayramının daha iyi olduğunu söyler. Nedense ben öyle hissetmiyorum.
Bizim çocukluğumuzda Anadolu’da bayram hazırlığı bir hafta önceden başlardı. Köyde evler temizlenir, kireç yapılır, kilimler derede yıkanır, her şey elden geçirilirdi. Arefe günü sabahtan annelerimiz bizi köy çeşmesinin yanında kurulu olan ve adına ‘yunaklık’ denilen bir derme-çatma binaya götürürlerdi. Odun ateşiyle büyük kazanlarda su ısıtır, biz çocukları kazanların yanında yer alan taşlara oturtur ve yıkarlardı. Şampuan yoktu. Sabun ve kül suyu ile bizi yunaklıkta yıkarlardı. Bütün aile öğleye kadar yıkanır, öğleden sonra köy mezarlığına giderdik. Herkes kendi yakınlarının mezarlarını ziyaret eder, Kur’ân okur, dua eder ve mezarlara su dökerlerdi. Akşam köye dönülür, babamızın birkaç gün önce ilçe merkezine gidip bizim için aldığı giysiler verilirdi bize. Hatırladığım en önemli hediyem dedemin bana aldığı naylon ayakkabıydı. Beyaz renkli naylon ayakkabı benim için değerli bir hediyeydi. Normalde kara lastik ayakkabı giyiyorduk. Sabah namazından önce hep birlikte kalkıp abdest alıyor, sonra da köyün camisine gidiyorduk. Camiye en güzel kıyafetlerimizi giyip gidiyorduk. Giderken rahmetli dedem namaz çıkışında herkese dağıtılmak üzere gül kolonyası ve lokum sandıklarını elimize tutuşturuyordu. Önce sabah, sonra bayram namazı kılındıktan sonra kapıda elimizde kolonya şişeleri ve lokum sandıklarıyla bekler, herkese dağıtırdık. Namazdan çıkanlar cami bahçesinde

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Şimdi veda zamanı. 02 Ekim 2017 | 792 Okunma Doğan’ın FETÖ’ye esareti 13 Eylül 2017 | 354 Okunma Darbecilerle gerçekten hesaplaşıyor muyuz? 08 Eylül 2017 | 4.044 Okunma Elini görüyoruz İsrail! 06 Eylül 2017 | 274 Okunma Bayram bir fırsattır, iyi değerlendirelim 01 Eylül 2017 | 125 Okunma