Birçok siyasetçi ve birçok siyasi parti gördük. Ama emin olun
ben HDP kadar ikiyüzlü hareket eden, insanların zekasına hakaret
eden ve politik tercihlerinde çifte standart uygulayan bir siyasi
parti görmedim.
Çözüm sürecinde katedilen mesafeyi, ortaya çıkan barış iklimini
bozmamak-heba etmemek adına devlet aygıtının, hükümetin ve hatta
kamuoyunun PKK ve yandaşlarının her türlü şımarıklıklarına,
edepsizliklerine ve yasal sınırları zorlayan davranışlarına
gösterilen müsamahanın sonuna gelindiğini herkesin anlaması lazım.
Daha seçim atmosferinden başlayarak PKK-KCK çizgisinin Doğu ve
Güneydoğu’da terör estirmesi, seçmeni açık açık tehdit etmesi,
bayrağımıza yapılan saygısızlıklar, yol kesmeler, meşru bir güçmüş
gibi kimlik sormalar, sözde yargılamalar yapıp haraç kesmeler,
Kobani gerekçesiyle 50 insanımızı vahşice katletmeler… Çözüm süreci
için yurt dışına çekilme ve silah bırakma sözlerinde de durmadılar.
Elde silah içeride ve dışarıda siyaseti tehdit etmeye, meşru
otoriteye kafa tutmaya, Doğu ve Güneydoğu bölgemizde meşru
otoritenin yerine geçmeye başladılar. ‘Seçim olur, HDP barajı geçer
ve PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP Meclis’e geldiği için PKK silah
ve şiddete artık ihtiyaç duymaz’ diye bekledik. HDP’ye oy
verenlerin büyük bölümü böyle düşünerek HDP’ye şans verilmesini
istedi. Peki ne oldu? Seçimin hemen arifesinde Kandil sözde
ateşkesi bitirdiğini ve bölgedeki inşaatlara saldıracağını duyurdu.
Karakollarımıza taciz ateşleri başladı. Adıyaman’da askerimiz şehit
edildi. PKK’lılar bunlarla yetinmeyip kahpe ve vahşi bir yöntemle
Urfa-Ceylanpınar’da iki polisimizi evlerinde ensesinden vurdu. Bu
cinayet bardağı taşıran son damlaydı. Bu eylem biçimi PKK
tarafından üstlenildi. PKK bu eylemle, zaten uymadığı, gereğini
yapmadığı ve bozmak için her türlü tahrikleri yaparak sabır
sınırlarını zorladığı çözüm sürecini kendi açısından bitirmiş oldu.
Devletin-hükümetlerin çözüm sürecindeki muhatapları bölge halkıdır,
PKK değil.