17-25 Aralık sürecinden bu yana ülkemiz ve milletimiz içeriden
ve dışarıdan birçok kahpe saldırıya hedef oldu. Terörden, ekonomik
sıkıntılara, iç kalkışma provalarından iç savaş çıkarma
tezgâhlarına, uluslararası baskı gruplarının oyunlarından, 15
Temmuz hain darbe girişimine kadar farklı, ama üst aklı aynı olan
saldırılara maruz kaldık-kalmaya da devam ediyoruz. Milletin
gönlünde taht kurmuş-halkın şartsız desteğini ve duasını alan
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü siyasi liderliği ve kriz yönetme
becerisi, cesareti ve uzak görüşlülüğü sayesinde bu saldırılar
bertaraf edilmiştir. Millet canını ortaya koyarak güçlü siyasi
liderliğin etrafında kenetlenmiş ve saldırganlara meydan
okumuş-püskürtmüştür.
Güçlü ve hızlı karar alabilen bir siyasi liderliğin ve yürütmenin
yasal altyapısını oluşturacak Cumhurbaşkanlığı sistemini
engellemek; Fırat Kalkanı ile Suriye’deki gelişmelere müdahale
eden-Irak’taki gelişmelere müdahil olan ve bölgesinde Rusya ile
birlikte karar verici konumuna gelen Türkiye’yi içine kapatmak
için, Beşiktaş’tan Kayseri’ye, Reina saldırısından AK Parti
İstanbul İl Binası’na saldırıya; Türkiye’nin ekonomik görünüm
notunu düşürmekten AP ve AKPM’nin Türkiye ile ilgili kararlarına
kadar yine 7 cephede bizi kuşatmaya başladılar.
DEAŞ’ı-PKK’sı-YPG’si, DHKP-C’si, HDP’si, Halkevleri ve FETÖ’sü ve
bunların küresel akıl hocaları kol kola saldırıyor. Referandum
tarihine kadar iki hedefleri var. Terör saldırıları ile ortalığı
kan gölüne çevirip milletin sandıkta ‘hayır’ demesini sağlamak. Bir
yandan da yatırımları-alışverişi-piyasayı tamamen durduracak
ekonomik kriz çıkarmak. İşsizler ordusunu arttıracak, yatırım
yapılmayan, milletin korkudan evden çıkamadığı, finans piyasasının
faizleri arttırıp kredi vermediği-mevcut kredileri geri çağırdığı,
faizleri arttırdığı bir ortam oluşturmak. Yani milletin
ekmeğine-işine-cüzdanına müdahale edip canını yakmak, bu psikoloji
ile sandıktan hayır oyu çıkarmak, güven ve istikrarı bozmak...