Türkiye-İran ile Türkiye-Orta Doğu ilişkilerini iyi bilen,
tecrübeli üst düzey bir diplomatla son günlerde İran’la ilgili
gelişmeler üzerine sohbet ettik.
Önce Sayın Cumhurbaşkanının Bahreyn ziyareti esnasındaki
açıklamasını hatırlayalım: “Birileri hem Suriye’nin hem de Irak’ın
bölünmesini istiyorlar. Bir Pers milliyetçiliği olayı var.
Suriye’de de, Irak’ta da bunların önünü kesmemiz, bu çalışmaların
önünü almamız gerekiyor. Biz zulme seyirci kalmayacağız.”
Hemen ardından Münih Güvenlik Konferansında konuşan Dışişleri
Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “İran, Suriye ve Irak’ı iki Şii devleti
hâline getirmeye çalışıyor. Bu çok tehlikeli. Bu eğilime son
vermeli” diyerek daha açık mesaj verdi. Bu açıklamalara İran
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü; “Türkiye konusunda sabırlı
davranıyoruz ancak sabrımızın da bir sınırı var" tepkisini
gösterdi. Ardından da büyükelçimiz İran Dışişleri Bakanlığı’na
çağrıldı.
***
Son iki yıldır alttan alta kaynamaya devam eden kazan taştı. Ne
oldu da daha düne kadar İsrail’e, ABD’ye hatta AB’ye karşı
savunduğumuz; Batının uyguladığı katı ambargoyu eleştirdiğimiz,
barışçıl amaçlarla kullanılması hâlinde nükleer programına destek
verdiğimiz, nükleer enerji ile ilgili ABD ve AB ile anlaşmasını
samimi olarak desteklediğimiz İran’la bu noktaya geldik?
***
Diplomat arkadaşım; Irak ve Suriye’de ortaya çıkan DEAŞ tehlikesini
kullanarak İran’ın önce Irak’ı sonra da Suriye ve Yemen’i kontrolü
altına almaya çalıştığını söyledi. Mezhepçi yaklaşıkları ile
bilinen Maliki yönetimini âdeta kendine bağlayarak İran’ın o günden
beri Irak’ı perde arkasından yönettiğini söyledi. İran’ın telkini
ile Maliki ve sonrasında İbadi yönetimlerinin Türkiye’ye karşı
hasmane bir tutum izlediklerini ve İran’ın telkini ile Türkiye-Irak
ilişkilerinin Başbakan Yıldırım’ın ziyaretine kadar dip yaptığını
ifade etti. Irak’ın bir kısmını ve Musul’u ele geçiren DEAŞ’la
mücadele bahanesiyle Obama yönetimi önce Irak’ta sonra da Suriye’de
İran’a bir otoban açtı. İran yönetimi hem DEAŞ’la mücadeleyi
istismar ederek hem de ABD ve Batı ile yaptığı nükleer anlaşmaya
güvenerek önce Irak’ta sonra Suriye ve Yemen’de hızla ilerlemeye,
yayılmaya ve yerleşmeye başladı. Suriye ve Irak’ta DEAŞ’tan ele
geçirilen yerlere yerleşti. Zor durumda olan Irak ve Esad
yönetimlerini ‘sınırsız destek’ adı altında âdeta esir aldı.
***
Bağdat yönetimleri bir yandan ABD’den sınırsız askerî-mali ve
siyasi destek alıyorlar bir yandan da Tahran ile kol kola
yürüyorlar. Bu çelişkiye dikkat çeken diplomat; “Trump yönetimi;
Musul’un DEAŞ’tan kurtarılmasından hemen sonra Irak merkezî
hükûmetini İran konusunda uyaracaktır. ABD bundan sonra İran’la iş
tutan, onların kontrolüne giren Bağdat hükûmetlerine hiçbir askerî,
ekonomik ve siyasi destek vermeyeceğini, anlayacakları tonda ifade
edecektir. Türkiye de bu tezi desteklemektedir” diyor.