Siyaset sahnesini yeniden hareketlendiren "Başkanlık sistemi"
tartışması, bir gerçeği tekrar gün yüzüne çıkardı.
Şayet AK Parti'nin önerisi güçler ayrılığı ve kontrol- denge
mekanizması bağlamında karşılık bulur, MHP de grubunu serbest
bırakırsa Türkiye, kaotik bölgesel güvenlik şartlarında, iç
bünyesinin bağışıklığını artıracak bir adım atmış olacak. Bu vesile
ile Ankara kulislerine yansıyan bazı hususları paylaşayım...
Bugünün Türkiyesi, "Başkanlık sistemi olsun mu, olmasın mı?"
eşiğini çoktan aştı. Artık "Nasıl bir başkanlık sistemi?" sorusuna
cevap aranıyor.
Tek adamlık senaryosu yazanların gerilim oyunları ise gişe
yapmıyor!
"Fiili durum, hukuki durum" meselesine gelince... 10 Ağustos
2014'te Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesi sonrası,
anayasadaki durum ile fiili durum arasında fark oluştuğu doğruydu.
Fiili durum derken, milletin hukuki tercihi ile eski Türkiye
arasındaki makastan söz ediyoruz. Yoksa milletin çizdiği çerçeve
meşru hukukun ta kendisi zaten. Ama yine de milletin beklenti ve
ihtiyaçlarının hayli gerisinde kalan eskimiş anayasa üzerinden
yorum yapılacak olursa... Cumhurbaşkanlığı için 2014 yazındaki
fiili şartların, anayasadaki yıpranmış hukuki şartlarla örtüşmediği
savunulabilir.
Buna karşın, 2014-2016 dönemi, -kim ne derse desin- yarı başkanlık,
başkanlık veya partili cumhurbaşkanlığı tecrübesi olarak
okunabilir.
Bu döneme ilişkin eleştiriler, farklı tezler de ileri
sürülebilir.
Ancaak... Öyle bir tarih var ki alışılmış ezberler ve karşı
çıkışlar hüküm ifa etmediği gibi kitlesel karşılık da bulamıyor.
"15 Temmuz 2016."