Rivayet odur ki Keçecizade Fuad Paşa, Padişah Abdülaziz'in 1867 yılında gerçekleştirdiği Avrupa seyahatine eşlik ettiği sırada kendisine bir soru yöneltilir.
"Avrupa'da en güçlü devlet hangisidir?"
Fuad Paşa, "Şüphesiz ki Devlet-i Aliye-i Osmaniye'dir. Çünkü yıllardır siz dışarıdan, biz içeriden yıkmaya çalışıyoruz ama bir türlü yıkılmıyor" şeklinde cevap vermiştir. (Not: Bu cevap esasen ironi içermektedir. Maalesef Paşa hakkında yanlış kanaat yerleşmesine neden olmuştur.)
Bu tarihi anlatımla yazıya başlamamızın nedeni, "ekonomimiz!"
Neden? Sebebi gayet açık.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dozu son yıllarda artan şekilde "faiz" meselesinin üstüne üstüne gitti. Faizi, ekonominin merkezine alan, döviz kurlarındaki oynaklığı durdurmanın ana enstrümanı olarak gören, "düşük kur-yüksek faiz" sarmalına bel bağlayan katılaşmış yapılar, önce ayak sürüdüler. Sonra, direnç gösterdiler. Şimdilerde "Türkiye Ekonomi Modeli'ne" sözde destek verir gibi görünürken, özde muhalif duruşlarını muhafaza etmekteler.
Bakınız, bu karşı cephenin içinde makul bir azınlık da söz konusu. Onların, anlaşılabilir, alışkanlıklardan kaynaklanan ve yeni sürece uyum sağlamakta zorlanmalarından ileri gelen gerekçeleri var. Hatta iş yaptıkları çevrelerin organize itirazları ve fısıltıları nedeniyle ister istemez etki altında da kalabiliyorlar.
Evet, bugün Türkiye gerek enflasyonla mücadele gerekse kur istikrarı açısından zor bir dönemde, zorlu bir programı yürütmeye çalışıyor. Ve içeriden yerleşik muhalif odaklar, dışarıdan yabancı siyasi ve ekonomik aktörler, Türkiye Ekonomi Programı'na karşı durmaktan vazgeçmiyorlar.
Az önce vurguladığım gibi ekonomide baş edilmekte olan problemler, bilhassa fiyat ve finansal istikrara dair her türlü gelişme elbette tozpembe bir tabloya işaret etmiyor! Lakin "Öldük, bittik", "Gitti gidiyor" söylemlerinin arkasına takılmanın da âlemi yok!