Türk-Amerikan ilişkileri yine büyük bir sınama ile karşı
karşıya. ABD Başkanı Donald Trump'ın sosyal medya hesabı üzerinden,
Başkan Yardımcısı Mike Pence'in ise kamuya açık bir toplantıda
Türkiye'ye "ekonomik yaptırım tehditleri" savurması, kaotik küresel
düzenin müttefikleri bile getirebildiği noktayı göstermesi
bakımından ibretlik!
Haber gündeme düştüğü sırada Başkan Tayyip Erdoğan ile 10. BRICS
Zirvesi kapsamında Güney Afrika Cumhuriyeti'nde idik. Bu tür kriz
durumlarında Türk devlet refleksinin nasıl işlediğine tanıklık
ettik. İlk etapta, "önleyici diplomasi" diyebileceğimiz bir
mekanizma işletildi. Yani, iki ülkenin ortaklığını, sonradan
onarılması güç kırılmalara götürecek krizli sürecin dondurulması
için "liderler düzeyinde" temas trafiği kurulduğunu dinledik.
Derken, bakanlar arasındaki diplomatik trafiği ve nihayet
Türkiye'nin büyüklüğüne yakışır açıklamaları sıcağı sıcağına takip
ettik.
Şu kadarını söyleyebilirim ki ABD'den gelen açıklamalar, ne kadar
can sıkıcı olsa da Başkan Erdoğan ve ekibi tarafından o kadar
soğukkanlılıkla karşılandı. Eski Türkiye'nin siyasi genetik
kodlarına işleyen "telaştan eser yoktu." Aksine, ABD'nin yarattığı
tehlikeli tırmanışın nedenleri, benzeri örnekleri masaya yatırıldı
ve Türkiye'yi farklı kılan özellikleri sahneye konuldu.
Kuşkusuz, ABD ile karşı karşıya gelmek veya restleşmek Ankara'nın
tercihleri arasında değil. Lakin Türkiye de tehditlere pabuç
bırakacak bir devlet olmadı, olamaz da. Başkan Trump'ın, Kuzey
Kore'de casusluk yapan ABD vatandaşlarının serbest kalmasını
sağlayan taktik hamleleri dün gibi hafızalarda. Trump'ın, açık
psikolojik harekât ve süper güç gösterisi ile netice alma yöntemini
bu kez rahip Brunson dosyasında Türkiye üzerinde de denemeye
kalkışması büyük hata oldu.
ABD, Türkiye'yi köşeye sıkıştırma pahasına Türk halkını da büyük
ölçüde kaybetmeyi ne kadar göze alabileceğini iyi hesaplamak
durumunda.
Netice olarak... FETÖ'nün iki ülke dostluğunu zehirlediği ortada
iken ABD'den beklenen karar, apse yapan o çürük dişi
çekmesidir!