Zeytin Dalı Harekatı sonuca yaklaştıkça yakın tarihe ilişkin
ilginç ve ibret verici ayrıntılar da gün yüzüne çıkıyor.
Öncelikle belirtmek gerekirse, Afrin şehir merkezindeki terörist
sayısının en fazla 4 bin 500 civarında olduğu, bunların önemli
bölümünün de sivillerin arasına karışarak kenti terk ettiği
belirtiliyor. Türk istihbaratı, bu harekatın görünmeyen yüzünde
önemli işler başarıyor. Bilhassa Afrin'de YPG'li teröristlerin
karargah dediği, sözde devlet yapılanması için kullandığı resmi
binalar, silah ve mühimmat depoları, tüneller tek tek tespit
edilmiş durumda. Kentteki aşiretler ve yerel gruplar da Türkiye'nin
niyetini gördükçe artık daha net tavır alıyor, yer yer TSK ve
ÖSO'nun işini kolaylaştıracak katkılar sağlıyor. Afrin merkezine
yönelik radyo yayınlarının başlamış olması, kent sakinlerini
bilgilendirme çalışmalarının netice vermesi de bir diğer önemli
aşama. En az bu kadar önemli husus da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
milli imkan ve kabiliyetlerle sürdürdüğü harekatın dış politikadaki
yansıması. Evet, harekatın bir an önce bitirilmesi, güya DEAŞ'la
süren uluslararası mücadelede dikkat dağıtılmaması türünden
beyanlar yok değil. Ama TSK'nın alandaki gücü ve varlığı gerek
Rusya'nın gerekse ABD'nin tutumunda hissedilir farklılıklar da
yaratmış durumda. Kuşkusuz, küresel aktörler ezberbozan siyasal
aktör olarak Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın elini
rahatlatacak girişimlerden ısrarla kaçınıyorlar. Hem 2019'daki
kritik seçimleri etkileme amacı hem de seçimlere kadar
gelişebilecek olaylara (!) bel bağlama anlayışında bir değişiklik
gözlenmiyor. Lakin Türk milletinin sergilediği birlik ve dayanışma
ruhunu not ettikleri için Ankara'yı kaybetmeme telaşıyla taktik
hamlelere başvuruyorlar. Yapısal olmasa da kısmi çözümlere zoraki
kapı aralıyorlar.
Örneğin, Türkiye'nin içinde bir kalkışmaya dönüştürülmek istenen Kobani meselesi! DEAŞ terör unsurlarının Ayn el Arap yani Kobani'ye yöneldiği sırada bölgedeki sivil Kürt nüfusu koruma ve Suriye sahasında inisiyatif alma adına askeri kartın açılmasına nasıl engel olundu? Ordumuz 3.5 yıl önce Kobani'yi ve sınır hattının Arap nüfusunda keskin değişim yaşanan merkezlerini kontrol altına almakta isteksiz mi davrandı?
Veya...
ABD'nin Rakka operasyonu öncesindeki müzakereler niçin istenen noktaya varmadı? Hangi üniformalı, ABD'li muhatabına, "Özgür Suriye Ordusu mensupları bir fetva almış, DEAŞ'a karşı ABD'nin yanında savaşmazlar" diyecek kadar ileri gitti. ABD, iddia ettiği gibi Türkiye'den beklediği askeri desteğe ikna olmadığı için mi YPG'li teröristlerle iç içe geçti yoksa TSK ile ortak operasyona başından beri gönülsüz müydü?
Ve nihayet...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 17 Ocak'taki MGK'da insani, siyasi, askeri, diplomatik ve ekonomik riskleri göze alarak Afrin'in terörden temizlenmesi emrini vermese idi istikbalde Türkiye ne ile karşılaşacaktı?
Şükür ki...
Türkiye, tüm milli güç unsurlarını seferber ederek, yüksek siyasi liderlik altında, milletin ordusunun kahramanlığı ile kendi kaderini kendisi belirleyebiliyor. Askeriyle siviliyle milletin evlatlarına dualarımızı gönderir, şükranlarımızı sunarken geleceği öngörmek için geçmişi unutmamak gerektiğini bir kez daha hatırda tutmakta fayda var!