Ne zaman İstanbullu dostlarla sohbet etsek ilk çıkışları
"Ankaralılaşmak" üzerine oluyor. İstanbul'un dinamik, kozmopolit,
hızlı ve sonuç üreten genetik kodları ile Ankara'nın bürokratik
tarzı, bitmek bilmeyen mazeretleri ve yokuş yapan karakteri
eleştiriliyor.
Genel manada, ön yargı ve klişe ezberler içerse de AK Parti de hâlâ
bir tür bürokrasi ile imtihan ediliyor. Doğrudur, bu bürokratların
hatırı sayılır bölümü AK Parti döneminde atandı.
Gel gör ki...
Bürokrasi dediğiniz organizma, siyasal etkileşim düzeyi ne kadar
olursa olsun, kendine özgü ruhu ve yapısı ile işliyor. Bir bakıma,
içine aldıklarına yeniden şekil veriyor.
Bürokratik oligarşi de denilen bu gerçeklik, dün olduğu gibi bugün
de epeyce devlet dairesinde hayalet gibi geziyor.
Fakat hali hazırda iki hususa yoğunlaşmanın gereği giderek
artıyor.
Birincisi, bürokrasideki atalet. Çoğu kuruma yayılan bu tablo, daha
çok siyasi gelişmeleri gözlemekten, seçime dair tahminlerden
kaynaklanıyor. Devlete ve davaya adanmış bürokrat sayısı sanıldığı
kadar olmadığı için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'daki hırs ve
gayret, tabanda aynı ölçüde tezahür etmiyor. Kritik devlet
kurumlarının tek tek check-up raporunun çıkarılması ve vatandaş
merkezli projelerin seçilerek ivmelendirilmesi gerekiyor.
İkincisi ve daha mühimi ise... Devletin kılcal damarlarında
saklanan kripto unsurlarla ilgili. Eğer devletteki legal bir işiniz
zamana yayılıyor, suni bahanelerle oyalanıyor, olması gereken bir
iş bir türlü çıkmıyorsa bilin ki orada ya kripto bir memur ya da
açıkça art niyet vardır. Bunların tespiti için bir mekanizma
kurulması veya iş yapma kriterlerinin güncellenmesi de devlet
kapısındaki vatandaşın moralini düzeltecektir.