Ekonominin tümü üzerinde konuşurken bankacılık sektörüne özel
bir parantez açmak, gelecek tasavvuru, risk algısı, dış alemin
bakışının analizi açısından her zaman yararlıdır.
Kamuoyu nezdinde "olumsuz imaj" çizen finans sektöründen söz
ederken, her şeye rağmen özenli davranmak gerekir. Para trafiğinin,
vücudun ana damarlarından kılcal damarlarına kadar uzanan ölçekteki
kan akışına benzetildiği dikkate alınırsa, damara müdahalenin
hassas bir iş olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
Gel gelelim, kredi büyümesi ve tahsilatı ile ilgili sorunlar
bankaların tek tek ve topluca masaya yatırılmasını gerektirmekte.
Bu açıdan bakıldığında ekonominin, küçülme dönemlerinin ardından
yeniden büyüme ivmesi yakaladığı bir süreçte, kamu sermayeli
bankalar ile özel sermayeli bankaların davranışları ciddi biçimde
ayrışmaktadır. Özel bankalar içinde bilhassa yabancı sermayeli
olanların tercihleri de düşündürücüdür.
Kuşkusuz her bankanın, "sahipliğine, sermaye yeterliliğine, kredi
portföyüne ve risk ağırlıklandırma hesaplarına" göre aldıkları
pozisyonlar değişebilmektedir.
Lakin...
Bir iki istisna dışında bankaların genel olarak -bırakınız kredi
büyümesini- kredi hacimlerini daraltması ciddi problem teşkil
etmeye başlamıştır.
Enflasyonun ve faizlerin düşme eğilimine girdiği bir ortamda
bankalar, yeni ve uygun koşullu ticari kredi açmak yerine, sadece
mevcutları yüzdürmekle yetinmekte, sınırlı miktarda tüketici
kredisi kapısını açık tutmaktadır.
Bu noktadaki kritik husus, banka yönetimlerinin yapısal yani teknik
mali gereklerin ötesinde, ideolojik nedenlerle hareket
edebildiklerine ilişkin iddialarda düğümlenmektedir.
Oysa ekonominin çıkışa geçtiği anlarda bankaların geçmişte
yaptıkları ilk iş, özel kredi programları hazırlayıp ilan etmek ve
hemen ardından Anadolu'daki üretim merkezlerini ziyaret etmektir.
Bu tür kredi zirveleri ilave kredi kullandırımına katkı verdiği
kadar reel sektöre sadece moral aşılanmasına da yaramaktadır.
Evet...
Hazine ve Maliye Bakanlığı, ekonomik programın sürdürülebilirliği
adına, zimmet maddesinde bile belli esnetmeler yaparak bankacıları
rahatlatacak kararlar aldı. Yapılandırma ve ek kredilendirme
fırsatı tanıdı. Bununla da yetinmedi, bankaların ve sektörün stres
testlerini gerçekleştirdi. Bu manada, "yürüyün" mesajını iletti.
Buna rağmen, tutuk davranan özel bankaların, yılın kalan çeyreğini
nasıl değerlendireceği hem merak konusu hem de önemli bir
gösterge!
Sorulduğunda, "sağlıklı kredi talebi yok, dış piyasalar belirsiz,
iç tüketim ve yatırım zayıf" şeklinde -haklılık payı da içeren-
gerekçeler sıralanıyor.
Ancak...
Gün, ileriye bakma günü. Bugün kamu bankaları piyasayı
desteklemeseydi, ciddi manada küçülme trendi yaşaması mukadder
finans ve reel sektör gerçeği ortada iken bankalarımızın hakiki
manada kıpırdamaları beklentisinin çok yüksek olduğunun altını
çizmekte fayda var.