ABD'nin gitmekte olan Ankara Büyükelçisi John Bass'ın görev dönemi, Türk-Amerikan ilişkileri bakımından "tuhaf bir aralık" olarak tarihteki yerini alacak. Büyükelçi Bass ve temsil ettiği ekol, iletişimde açıklık iddiasıyla başladıkları Türkiye macerasını "medyaya ambargo" ile tamamlama noktasına kadar vardırdı. Çok daha önemlisi, diplomaside eşine ender rastlanır şekilde, pek çok eleştiriyi, haberi anlamak yerine "kişiselleştirmeyi" ve "hesap görmeyi" tercih etti.
İfade ve basın özgürlüğünü, siyasal iletişim dilinin merkezine yerleştiren bir ülkenin; konu açıklamakta zorlandığı ilişkiler ve dosyalar olunca, en uç noktaya savrulması ibretlik bir durum. Esasen Bass ve ekibinin yaklaşımını, Washington'ın güncel izdüşümü olarak görmek acelecilik olabilir. Zira ABD Büyükelçiliği Ankara'da yepyeni ve nispeten "sıfır hafızalı" bir takımı iş başına getirmekte. Yeni büyükelçiyi ve yaklaşımını beklemekte fayda var. Neden mi?
Bir tarafta, "takıntılı, önyargılı, davetini iptal ederken duyduğu mahcubiyeti izah etmekte zorlanan" bir tarz diğer tarafta ise "Türkiye ile pozitif ajanda arayışında, medyanın ve sivil toplumun tüm kanatlarına erişmeye istekli, daha dikkatli" bir başka tarz.