Bugün, siz okuyucuların engin hoşgörüsüne sığınarak farklı bir konuya değineceğim. Ankara'nın hengâmesinden, siyasi gündemin yoğunluğundan sıyrılarak hayata dair kritik anlardan söz edeceğim. Hayat... Bazen mola vermeyi gerektiriyor. "Biraz yavaşlayalım. Sakinleşelim. Gözlerimizi kapatalım. Derin bir nefes alalım. İnsan olduğumuzu yeniden ve özünden hissedelim" dediğimizde bile yeterince fırsat bulamıyoruz. Neden? Çünkü hep haklı mazeretlerimiz, hep bitmez yoğunluğumuz, hep gerekçeli meşguliyetlerimiz var. *** Ve derken bir gün... Soğuk bir odada, masaya uzanıyorsunuz. Dünyaya geldiğiniz ilk günkü gibi çıplaksınız. Ruhunuz da bedeniniz de yalnız ve hatta çaresiz. Bir ekrandan kalbinize giden ana damarda adeta hayat yolculuğuna çıkıyorsunuz. Uyku ile uyanıklık arasındasınız. Olup bitenin farkındasınız. Lakin hayat ellerinizde değil. Günlük hayatta sandığınız kadar güçlü de değilsiniz artık. *** Kalp çarpıyor... İyi ve kötünün bütün yönleri ile yüzleşiyorsunuz. Sonra...