Türk-Amerikan ilişkileri zorlu bir sınamadan geçiyor. Belki
iddialı olacak ama...
Türkiye'nin NATO'ya girdiği 1952 yılı esas alındığında yarım
asırlık inişli- çıkışlı, sevgi- nefret içerikli bu derinlikli
ilişkiler, önceki dönemlerin toplamından fazla sorun biriktiren bir
döneme giriyor. Rasyonel zeminin giderek kaybolduğu, karşılıklı
çıkarların örselendiği bu süreçte duygular, tepkiler, şüpheler ön
plana çıkıyor.
İki ülke ilişkilerini zehirleyen üç temel faktör, küresel ve
bölgesel dengelerin yeniden inşa edildiği bir tarihe denk geldiği
için geçmişteki benzer durumlardan farklı sonuçlar üretmeye aday
görünüyor.
Buna göre...
1- 15 Temmuz darbe girişimi ile ABD derin devleti arasında
kamuoyunun kurduğu bağı ortadan kaldıran argümanlar ABD'li
muhataplar tarafından masaya konulmuyor.
Örgütü yönetmeye devam eden FETÖ liderinin ABD'de himaye edildiği
kanaati Türkiye'de kemikleşiyor.
2- ABD'nin, DEAŞ'la mücadele görüntüsü altında, PKK terör örgütünün
Suriye'deki izdüşümü ile iş tutması, hatta ağır silah vermenin
önündeki engelleri kaldırması da Türk kamuoyunun sinir uçlarına
dokunuyor.
Türkiye'deki ezici çoğunluk PKK'lı teröristlerin kanlı eylemleri
ile PYD-YPG unsurlarını bir tutarken, ABD'nin YPG'yi, DEAŞ'a karşı
taktik kara gücü olarak kullandığını açıklaması ikna edici
bulunmuyor. Hatta ABD tarafının, kimi terör gruplarının etkisiz
hale getirilmesi için verdiği anlık ve kısmi destek bile tabloyu
iyileştirmeye yetmiyor.