Bu ne karamsarlık? Bu ne teslimiyetçilik?
Evet, ABD'de siyasi hedefli bir kurmaca sahneleniyor.
Evet, mutlak ekonomik nedenlere bağlı olmayan kur hareketleri
yaşanıyor...
Ama... En önemlisi, olup bitenlerin nedenlerini bilen bilinçli
kamuoyumuz ve oyunu bozacak kadrolarımız var.
Dün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ankara Ticaret Odası'nın ödül
töreninde konuşurken, ben de ekonomi yönetiminin kilit isimleri ile
ayrı ayrı değerlendirmeler yapıyordum.
Sınırlı sayıda bürokratik kadro, "Sakin kalmalıyız. Ortadaki
tabloyu yönetebiliriz. Daha ağırlarını da gördük ve üstesinden
geldik" derken, özellikle AK Parti'deki az sayıda isim de "Darbe
girişimi, kur şoku, Suriye krizi... Buna rağmen dirençliyiz"
yorumunu yaptı.
İşte konu bu!
Bu, bir "inanç" meselesidir. Ekonomi ile ilgili negatif algıyı
kıracak olan ilk faktör, "sağlam duruş ve kararlılıktır." Bugün
Türkiye, psikolojik faktörlerle beslenen, adeta bir gerçekliğe
dönüştürülmek istenen "ekonomik türbülans senaryosunu" bozmaya
çalışıyor.
Mesele o ki... Yakınanlara, kaygı paylaşanlara veya ahkâm kesenlere
bolca rastlanıyor da "karakter gücünü, özgüvenini, milletin
kazanımlarını anlatana" pek rastlanmıyor.
Pembe tablo çiziyor değilim. Aksine, karalanan tablonun farklı renk ve tonlarını göstermeye uğraşıyorum. Milletteki azim ve inancın Ankara'ya, bilhassa İstanbul'a yeterince hâkim olmamasını eleştiriyorum.
Ne yapalım yani?
"Piyasalar" denilen, çoğu zaman ete kemiğe bürünmeden, karaltıdaki eşkâli ile iş yapan ve Ankara'ya dayatan aktörler... Son 10 yılda faiz baskısı kurarak, 30-40 milyar dolar sattırarak, bir yere kadar netice aldılar. Lakin bu modelin sürdürülemezliği ortada. Yüksek faize dayanan, üretim kesimini felce uğratan, bu sayede enflasyonu hep tehdit sınırında tutan yaklaşımda deniz bitti. Cumhurbaşkanı'na kulak vermekte, "tavuk-yumurta" denklemini yeniden ele almakta ve üretimi artırıp, faizi ve enflasyonu düşürecek yenilikçi, bütünsel politikalara yüklenmekte sayısız yarar var.
Konu o ki... Hem buna inananların hem de kafa yoranların sayısını artırmalıyız!