Bana sorsanız, "Bu kadar konuda yazıp çiziyorsun da özel ilgi
alanın nedir?" diye... Cevabım, "Bürokrasi" olur. Yani... Devletin
işleyişi ve daha çok da tıkandığı noktalar.
Siyasi fikri ne olursa olsun, kamu yönetimine bulaşanlar Ankara'da
inanılmaz bir değişime uğruyorlar. Adeta genetik şifreleri yeniden
kodlanıyor. Ve "bürokratik refleks, bürokratik şovenizm, bürokratik
oligarşi" olarak adlandırılan yapı karşımıza çıkıyor.
Peki, ne oluyor?
Milletten yetki alan ve millete hesap veren siyasi iktidarla
birlikte çalışması, siyaset kurumuna alternatifler, çözümler,
projeler üretmesi gereken bürokratlar, odalarına kapanıyor, kendi
dar camialarına sıkışıp kalıyor, hayatın gerçeklerinden kopuyor,
ayrı birer dukalığa dönüşüyorlar. Zaten halletmeleri gereken işi
yokuşa sürüp, kendilerine minnet duyulmasını bekliyorlar, bu ortamı
ustaca yaratıyorlar ve kişisel kariyer planlamalarını ellerindeki
devlet gücünü kullanarak gerçekleştiriyorlar.
Bunu nasıl yapıyorlar? Tabii ki zamana ve kişiye göre icraat
yeteneği geliştirerek. Bir başka ifade ile "Kimin sorununu çözersek
istikbalimize olumlu etkisi olur?" sorusuna göre şekil alıyorlar.
Hayatın ve küresel sistemin dinamizmini ıskalıyorlar, nitelik
değiştiren problemleri göremiyorlar, sadece ellerindeki imza ve
paraf yetkisinin arkasına saklanarak vaziyeti idare ediyorlar.
Bürokratik deformasyona rağmen ayakta kalmayı başarıyorlar mı?
Evet. Hesap verebilirlikleri sınırlı olduğu, yetkili ama sorumsuz
kalabildikleri, ehliyet ve liyakat eksikliklerini siyasi ilişkileri
varmış algısı ile telafi ederek!
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta sonu AK Parti Trabzon İl Kongresi'nde ne dedi? "... Sorumluluk almaktan çekinen, imza atmaktan imtina eden, yeni projeler üretmekte yetersiz kalan hiçbir bürokrat bulunduğu makamı fuzuli yere işgal etmesin!" İşte mesele tam da bu. Hatta başka yönleri de var.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin, devletin iş yapma mantığında ve bürokratik zihniyette zamanla ortaya çıkaracağını umduğumuz dönüşüm de milletin talebi olduğu için kaçınılmaz gereklilik.
An itibariyle gerek siyasette gerekse bürokraside şöyle bir sıkıntı da var: Hemen herkes işi gücü bırakmış, Cumhurbaşkanı'nın ağzına bakıyormuş gibi yapıyor. Kendi asli işine, geleceğe odaklanmak yerine, "Önce Cumhurbaşkanı konuşsun, ben ona göre pozisyon alır, lafı üretir işi de kıvırırım!" diye bakıyor. Hal böyle olunca, Cumhurbaşkanı'nın çizdiği çerçevenin içini doldurmaktan ziyade, Onun söz söylediği konuda, daha iddialı sözler söylemeyi marifet sanıyor. Bu yöntemle, dikkat çekeceğini veya pozisyonunu sağlama alacağını varsayıyor.
Oysa bürokrasiden ve onları çalıştırması gereken siyasetçilerden beklenenler çok açık. Hükümet programının içeriği, Cumhurbaşkanı'nın direktifleri ve halktan gelen sinyaller doğrultusunda, kişisel çekişmelere kapılmadan, bitmek tükenmek bilmeyen enerji ile hedef odaklı çalışmak, Türkiye'nin gelişmesini hızlandırmak, refahı artıracak reçeteleri uygulamak, sonuçlarını izlemek ve yeni projelerle ileriye yürümek.
Netice... Anayasal reformların, ekonomik atılımların, yasal düzenlemelerin başarısı, uygulayıcı kamu personelinde yapısal değişime bağlıdır!