Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı'nın, önemli ve öncelikli gördüğü ülkelerde yürüttüğü 'Casus diplomasisi' Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor. Nitekim İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi Dominick Chilcott'ın son dönem temas trafiği de bu bakımdan dikkat çekici. İngilizler, Türk muhataplarından Rusya'ya karşı tavır alması beklentisini açık bir dille iletmiş durumdalar. 2. Dünya Savaşı'nın sona erdiği 1945'ten bu yana ilk kez Avrupa topraklarında kimyasal silah kullanıldığını belirtiyor ve Rusya'yı sorumlu tutuyorlar. (İngiliz istihbarat servisince devşirilmiş eski Rus ajan Skripal'ın Londra yakınlarındaki Salisbury kasabasında zehirlenmesi olayı) Ankara'nın yaklaşımı ise Rusya'yı hedef almayan dikkatli bir çizgide ilerliyor. Resmi söylem, "Türkiye, kimyasal silah kullanımını insanlık suçu kabul etmekte, İngiltere'de yaşanan saldırıyı da kınamaktadır" çerçevesinde tutuluyor. Ancak pek çok Avrupa ülkesinin yaptığı gibi Rus diplomatlara yönelik sınır dışı kararı şu an akla bile getirilmiyor. Zaten, Rusya Devlet Başkanı Putin'in önümüzdeki hafta gerçekleşecek ziyareti, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile tesis ettiği güven ilişkisi hesaba katıldığında, İngiltere eksenindeki kararlar dizisine Ankara'nın katılımını beklemek reel politikle de örtüşmüyor.
*** Rusya'ya karşı Avrupa'da en sert politikayı uygulayan İngilizler, istihbarat âleminin kendi yöntemleri ile çözülebilecek bir konuyu neden uluslararası düzeyde tırmandırıyor? Bu hamle ile Rusya'ya ve güncel ortaklarına karşı başka önlemleri içerecek uzun vadeli planlama mı söz konusu? İngiltere ve Kıta Avrupası, kendi ülkelerinde Rusların ajan operasyonlarının devam edeceğini ve sayının 100'ü bulacağını ileri sürüyor. Buna karşın Rus oligarkların batı bloğundaki varlıklarının bloke edilmesi için bir gerekçe üretildiğini savunanlar da az değil. AB'deki aşırı sağın finansmanından ve Avrupa değerlerinin sarsılmasından da Rusya sorumlu tutuluyor. Ve nihayet, Ortadoğu'ya yerleşen, askeri ve siber güç kullanan Rusya'nın erken vakitte frenlenmemesi halinde, bilhassa Avrupa içinde dengelerin alt üst olacağından korkuluyor. Günümüzün kaotik küresel sisteminde, çok merkezli dış politik tercihlerle ulusal çıkarlarını korumaya çalışan Türkiye'nin, er ya da geç bir seçime zorlanması kuvvetle muhtemel. Bu nedenle, ülkeler arası çıkar örtüşmeleri ve çatışmalarının önceden kestirilerek, proaktif olmakta sayısız fayda var!