Her gün kan dökülürken, kalleşçe pusu kurulurken, yeniden Çözüm Süreci'nden söz etmek "ironik" duruyor. Ama terör örgütünün ve silahtan medet uman siyasi uzantılarının bu kapasitesi zayıfladıkça "demokratik entegrasyon masasına" er ya da geç dönülecek. Lakin, "sürecin zehirlendiği" bir noktayı dikkatle değerlendirmezsek, uzun vadeli analizlerde yanılabiliriz. Çözüm arayışlarının, PKK terör örgütünün "Peki biz ne olacağız?"diye gelecek kaygısına düşen, aslında silahı bırakmayı istemeyen lider kadrosunu köşeye sıkıştırdığına kuşku yok. "Kan-Dil"i ile konuşan o ekibin en kritik anda çıkış yolu bulduğu alan "Kuzey Suriye" oldu. Örgüt, silah bırakma veya Türkiye'den çekilme kavramlarının içini boşaltarak, "Türkiye'ye karşı silah kullanmama" biçiminde, oldukça riskli, elleri tetikte tutan bir yöntemi benimsedi. Sürecin sekteye uğramaması adına bu geçiş döneminin kısa olacağı varsayıldı. Hatta muhataplarına da iletildi. O tarihteki görüşmelerde İmralı da Kandil de HDP de tüm ağırlığını Suriye'nin kuzeyine odakladı. Suriye üzerindeki PKKPYD yoğunlaşması silahlı unsurlara motivasyon sağladı. Ayrıca DEAŞ'la yürütülen küresel operasyonda bu örgütlere müttefiklik ve yer yer meşruiyet kazanma heyecanı da pompaladı. ABD'li yetkililerin, "stratejik" değil, "taktiksel yakınlaşma" dediği bu işbirliği, PKK-PYD ortaklığına aşırı özgüven yükledi. PKK'nın Suriye kolu PYD'nin, DEAŞ'a karşı mücadele gerekçesiyle ambalajladığı konjonktürel şartlar ise Suriye politikasındaki sorunlar nedeni ile Türkiye'ye karşı içerideki kin cephesini büyüttü!