Konu hâlâ hassas. Hassasiyete özen göstererek, çok güvenilir
adli makamların bulgularını yorumsuz aktarmak ve tespitlerimi
paylaşmak istiyorum.
Mayıs 2010'da, CHP lideri Deniz Baykal'ı istifaya götüren "kaset
olayının" yıllar sonra açılan ve bugün hayli mesafe alınan boyutu,
son 6 yılda olup bitenleri ve muhtelif beyanları tekrar düşünmemizi
gerektiriyor.
Sn. Baykal, genel başkanlığı bıraktığı günkü, "Pensilvanya'dan
aldığım üzüntü ve destek mesajlarının samimiyetine inandığımı
belirtmek isterim" sözünün bugün de arkasında olduğunu ısrarla
söylediği için durum yine önemini koruyor.
2010 şartlarında CHP'nin dizayn edilmek istendiği, CHP üzerinden
siyasetin ve iktidarın değiştirilmesinin hedeflendiği artık genel
kabul görüyor. Hele hele Kemal Kılıçdaroğlu etrafında estirilmek
istenen "İkinci Karaoğlan Rüzgârı" ve "Gandi modellemesi" de
düşünüldüğünde ortadaki büyük proje mutlak olarak
tescilleniyor.
Lakin Sn. Baykal'ın, -maalesef- bugün de inatla savunduğu iktidarı
hedef alan tezi, siyasetin doğasına uygun düşmüyor.
Nedenlerine gelince...Sn. Baykal saygı duyulan, yüksek kalibreli
bir siyasetçi. Ancak, genel başkanlığı sırasında ne partisini ne de
sol oyları büyütebiliyordu. Sabah erken saatte sporla ve organik
kahvaltı ile başlayan gün, gazete okumaları, öğleye doğru genel
merkeze intikal, partide siyaset sohbetleri ile geçiyor, grup
konuşması hazırlıkları ile devam ediyordu. Tam saha ve tam zamanlı
siyaset icra edilmiyordu. Dönemin seçim mitingleri bile bölgesel
ölçekte düzenlenebiliyordu. Ağırlıklı olarak malum medya kanalları
kullanılarak, sadece iktidar eleştirisini içeren ama kitleleri
sürükleyecek mesajlar taşımayan beyanatlar veriliyordu. O hali ile
CHP ve tecrübeli lideri, AK Parti'yi zorlayamıyordu. Yani... Sn.
Baykal'ı iddialı rakip gibi gören politik analiz iktidar kanadında
yoktu.