İlerlemiş yaşına rağmen yakınlarda girdiği seçimlerde zafer
kazanan Mahatir Muhammed'i hatırlayan vardır.
Mahatir, ülkesi Malezya'yı 1997 Asya krizinin pençesinden, IMF
reçetesi olmadan çıkaracağını söylediğinde imkânsızın peşinden
koşmakla eleştirilmişti. Siyasi popülaritesi o yıllarda yüksek olan
Mahatir Muhammed, IMF'siz kriz yönetimini başararak, ilham kaynağı
oldu.
Türkiye ise 1999 sonunda temelleri atılan, 2000 başında devreye
giren ve 2001 Şubat'ında hem de IMF kontrolünde iken krizle
sonuçlanan acı tecrübeden sonra, 2002'den itibaren farklı bir çaba
sergiledi.
2002-2008 arasında AK Parti iktidarı, IMF ile çalışmak zorunda
kaldı. Fon'un, insanı göz ardı eden katı politikalarına karşı
Türkiye, sosyal programları ve büyüme odaklı yaklaşımları ön plana
çıkarmayı başardı. 10 yıl önce (2008) Stand-By defterini kapatan
Ankara, 5 yıl önce de (2013) IMF'ye olan borcun tamamını ödedi.
Piyasa dediğimiz, küresel para akışını yöneten merkezler, bilek güreşi yapmayı da bilek bükmeyi de severler.
Dışa açık ekonomilerde, iç tasarrufların yeterli olmadığı durumlarda, piyasaların beklentilerini siyasi iktidarlara dayatmaları bilinen bir gerçektir.
Tıpkı bugün Türkiye'de yaşandığı gibi. Sığ piyasada kurları tetikle, dış kaynak girişini azalt, merkez bankasını "faiz şoku vermeye" zorla! *** Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, iç ve dış zorlamalara yönelik tavrını cümle âlem biliyor. Diklenmeden dik durmak.
Böyle türbülans anlarında Cumhurbaşkanı, istişareye her zamankinden daha fazla önem veriyor, hatta bazen içine sinmese de esnek kararlar alabiliyor. Bugün, sade vatandaşın günlük hayatına da tesir eden kur hareketlenmesinden türeyen yığınla söylemle karşı karşıyayız.
Olgudan çok algının ağır bastığı böyle durumlarda, ekonomiyi "psikolojik faktörler" belirliyor.
ABD'de para ile ilgili kuruluşların çoğunda psikolog istihdam edilmesi de bu açıdan şaşırtıcı değil. Seçime kadar geçecek 33 günü "piyasayı gözeterek ama piyasa dayatmasına teslim olmadan ve rasyonel önlem almaktan çekinmeden" tamamlamalıyız.
Seçimin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, siyasi doktrinine uygun bir ekonomik program yazılması ya da mevcut programın seçimin galibinin siyasi tercihlerine göre düzenlenmesi mutlak gereklilik.
"Faiz-Enflasyon ilişkisini", "Yerli para ile dış ticareti", "Altına dayalı rezerv yönetimini" mevcut program altında hayata geçirmekte güçlük çekiyorsak, dünyaya anlatacak ve piyasaları ikna yeni bir programa ihtiyaç var demektir.
Özetle... Türkiye'nin seçimi, ekonomide de bugünkü operasyonlara karşı dik duracak yeni ekiplerin, yeni tercihlerin, yeni reçetelerin seçimi olacak.
Ve son nokta...
AK Parti'nin dün açıklanan milletvekili listeleri, 300'ün üzerinde vekil hedeflendiğini, ekonomi ile ilgili takımın veya anlayışın değişeceğini, sadakat-liyakat dengesinin kurulduğunu gösteriyor.